21 Kas 24 - Per 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Otoriteye Dair

Otoriteye Dair

Otorite, Batı dillerinden dilimize geçmiş olan kelimenin Türkçe sözlük karşılığı “yetke, buyurma, yaptırma” ya da “yasak etme hakkı” ya da “gücü” dendiği gibi; “Bir kimsenin, bilgisi, uzmanlığı, yeterliği sayesinde kendine sağladığı güven” olarak anlamlandırılır.

Genel bir ifadeyle niteliklerinin ve etkileşimlerinin sonucu olarak kişiler-varlıklar üzerinde pozitif amelleri olma, varlıklar- kişilerde de buna karşın yükümlülük oluşturan sulta olarak tanımlanabilir.

Kavramı, varlık âlemi ve Allah tasavvurunu dikkate alarak düşündüğümüzde, otorite kavramıyla örtüşen, ilah olma anlam alanıyla kısmen çarpışan bir durum ortaya çıkar…

Otoritenin doğasında itaat istemek vardır. İtaatin mutlaklığı veya mukayyetliğinden çok haklılığı, neye dayanarak istendiği öne çıkar. Burdan meşruiyet alanına geçilir.

Allah’ın “yaratıcı olduğu için emredici” olması nedeniyle itaat isteyen otoritesi karşısında, varlıklar ve özelde insan, kısmi iradesini işleterek bir yükümlülük altına girer. Allah ile insan dahil varlık alemi arasındaki bu “rıza” ilişkisi “hak” ilişkisi formunda tanımlanır.

Dolayısıyla Allah’ın yegâne otorite oluşuna razılık, yaratılış kaynaklı ve tek taraflı bir ahidleşmeye dayanır…

Otorite, kendi üstünde başka güç olmayan güçtür. Fransızcadan geçen egemenlik kavramı bunu söylüyor. Otoritenin otoriteliği neye dayanıyorsa ona göre bir kabul/rıza araması beklenir; karşılıklı ilişkide haklılık ve yükümlülük içerir. Beşeri otoritelerde güç kullanma yoluyla egemenlik sağlanması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.

Allah’ın otoritesi söz konusu olduğunda, rızaya dayalı kulluğunda bir ilişkiye dönüştüğü görülür. O sebeple yükümlülükten kaçınma ahitleşmeyi bozucu etkisi nedeniyle cezayı gerektirir. Zira burdaki ilişkide zor yoktır.

Oysa diğer otoritelerde otoritenin şiddet kullanması, kendine düşen yükümlülüğü yok sayarak keyfi şekilde buyurması, daha çok kendi bekası için çalışması meşruiyet sorununun ortaya çıkartır. Çünkü burda keyfilik söz konusu olup dün dost görünen bu gün düşman ilan edilebilir.

Allah’ın otoritesindeyse, ahitleşme şartlarında değişiklik olmaz, sürpriz olmaz. Uyanın lehine vadedilenler uyanlara muhakkak ulaşır..

İnsanlar Allah’ı en yüce otorite olarak ilan edip durmakla beraber kendileri gibi fani varlıkları da otorite yapıp kurallarına uyduğunda, Allah ile beraber başka ilahlar kabul etmiş sayılır.

İnsanın varoluşunu reddedip var oluş maksadını değiştirirse, menfaati için davranmaya, otorite saydıkları karlısında antropolojik bir iddia ile “ödev varlığı”na dönüşür. Buna göre beşeri otoritelerden kaynaklı yasaklar ve emirler insan varlığının temel kanunları olur.

Ayrıca insanın yapısal olarak sosyal bir hayatın içinde doğup gelişen, bu hayatın içinden kurduğu  münasebetiyle uyacağı emir ve yasakları belirleyen “otorite” zinciri altındadır. Burada ilahi buyruklarla otorite sayılanların buyruklarının çatışması söz konusu olur.

İnsani otoritenin toptan reddedilmesi marjinal felsefelerde tartışılsa bile pratikte beşeri otoritenin işlevsellliği tartışılmaz.

İnsanların yapa geldiği beşeri etkinliklerin ve ilişkilerin tümünde, haksız yere beşeri otoritelere kutsiyet atfederse, ilahi olana isyan etmişlik söz konusu olur.

İnsani otoriteye karşı çıkmanın dilimizdeki genel ifadesi muhalefettir. Buradaki muhalefet otoritenin kendisinden ziyade amellerine dair farklı düşünüş veya yanlış bulma dolayısıyla muhalefettir.

Otoritenin kendisine yönelik karşı çıkış isyan, otoriteyi yok sayma şekline dönüşebilir. “İlahi otorite”ye karşı çıkma ise genel bir ifade ile küfürdür.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir