Saltanat kaldırıldı diye üzülenler görüldü, malum 29 Ekim bi şeyleri çağrıştırdı ya!
Kimse meraklanmaya, Avrasyada saltanat kalkmaz, sultanlar değişir.
Buna karşılık hilafet kalkabilir, pek bi mahzuru yoktur! Hilafetin sultanlığa bağlı olduğu anlaşılmazsa, ilkin neden sultanlığın kaldırıldığı anlaşılmaz…
Türkiye Avrasya hinterlantına, ortak siyasal kültür ve devlet tarihine dahildir, buralarda hukuk, demokrasi, ifade özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı vs, içerde sosyal şartlar dışarda konjonktürel dünya ile irtibatlıdır; müsade edildiği kadarıyladır. Çünkü bu işler yukardan verilip alınan türdendir!..
Memlekete bir “demokrat” geldi: İnönü. İkinci savaş sonrası konjonktür dayatsa da direnmedi, eliyle iktidarı devretti. Adamı liderlikten bile attılar sonra. Öyle serveti falan da yoktu.
Sultan liderler yahut lider sultanlar kendi paylarına ondan büyük ders çıkarttılar!
İslamcılar mı? Oldum olası saltanat meraklısı olmayı sevdiler! Sultanın iyi olması veya kendilerinden olması yetti bunlara. Bin yıldan fazladır yazılmış siyasetnameler, nasihatnamelerden beslenilmiş kültür bu…
Memlekette siyasi kavga varoluş kavgası sayılır (çünkü iktidar her şeyi belirler). Kim yücelecek, kim zengin olacak, kim statü sağlayacak! Adalet, gelir dağılımı, sağlık, eğitim, yol köprü baraj vs siyasetin kararıdır çünkü..
Osmanlıda sultanlık saray içinde hallolurdu. Sultanlık kavgası orda olup bitiyordu. Sultan olan şehzade kardeşlerini neden katlederdi, sorulunca devletin bekası denir! Artık devletin mi iktidar grubunun mu bekası, tartışılır!
Bu kavga o zamanlar halkı hiç alakadar etmezdi. Zaten karışıp görüşemezdi, haddine miydi sultan seçmek!
Bu kavga cumhuriyette sarayın dışına taştı, halk içinde yapılır oldu. Artık halk sultanlarını seçiyor! Yani bu halk sultanisttir dense yeridir!..
Töre konuşunca Hakan susarmış!
Yav he he! Hakan konuşunca töre susar diyemeyenlerin avuntusu bu!
Hakan işin içine girince anayasa olur “baba-yasa.” Baba-yasa hakanları değil halkı bağlar!
Siz hiç hakanların töreye uyanını gördünüz, duydunuz, okudunuz mu? Efsaneleştirşken bi iki misal hariç.
Şehzade hakan oluncaya kadar töreye uyar, el mahkumdur. Saray için kargaşada hakanlığı elde etti mi, töre hakana uyar!
Avrasya’da hakan olmak kolay iş değildir: Saray erkanı, ordu, allameler ne dolaplar çevirir bilir miyiz?
Osmanlı’da II. Osmanı katledenler neden katlettiler, onca vezirin komutanın kellesi neden alındı merak eder miyiz?!
Etmesek de fark etmez çünkü benzerini yaşıyoruz. Amma velakin bilmediğimiz için anlamıyor, bizim şehzadenin hakan olmasından mutlu oluyoruz!!
Ya öteki şehzadeler, hakan olamayanlar ve taraftarları? Bunlar için mahrumiyet, mağduriyet kaçınılmazdır! Kader işte!! Yanlış ata oynayan büyük kaybediyor!;)
O halde tuttuğu şehzadesi hakan olanlar sevinebilir! Dem bu dem sür keyfini!..
Eski hakanlar kana, aileye, hanedana mensuptu. Bunlardan hakan olurdu.
Sonradan değiştirildi bu, biz de hakan olalım diyenler halkçılık diye bir şey icat ettiler, egemenlik seçim falan söylendi. Artık halk kendi hakanını seçiyor!
Firavun misali iyi misaldir! Firavun olmak eskiden sadece o aileye mensubiyet şartıyla mümkündü. Herkes kabul ettiği için sorun yoktu. Yani başka ailelerden Firavun olunamazdı.
Sonraki değişikliklerle artık herkese Firavun olabilme yolu açıldı. Yani Artık Herkes kendi içinde bir Firavun!
Bunu ben söylemiyorum, aklı evvel tarihçiler ve siyasetçiler söylüyor..
Firavunluk nedir düşündük mü?
Kendinden üsttekine secde etmek, kendinden alttakine Firavunluk etmek..
Bu işler cahiliye toplumlarında böyle işler azizler!..
Mesut 4 Kas 2024
Allah razı olsun. Eline sağlık hocam
Mehmet Ortakaya 5 Kas 2024
Yazıdan anladığım kadarıyla tarih boyunca İslam toplumunu bugünkü zaviyeden en gelişmiş mikroskoplarla bile aramaya kalksak, nafile..
Bir iki istisna kırıntısına rastlanabilir belki de, ancak istisnalar kaideyi bozmaz..
İslam tarihinin özeti saltanat.. Saltanat da cahiliyyenin zirvesi..
Kanımca özellikle son dönem bize zerkedilen oldukça yanlış bir bakış açısı..
Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve Resulüne döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.Nisa-59
Başı şeriatle bağlı olmayandan müslüman olmaz..
İslam Dini’nde ayette zikredilen birinci ve ikinci bağlılıktan sonra bunlardan daha aşağı derecede yer alan bir bağlılık daha vardır. Bu, kendi aralarında seçip yetki verdikleri yöneticilere bağlılıktır. Bu bağlılık sultan tabusu,sultanistlik vs. olarak adlandırılamaz..Müslümanlar hiç bir vakit sultanın kanına ilahilik atfeden toplumların düştüğü yanlışa düşmediler, ya da kayıtsız şartsız itaatin şart oğlu şart olduğuna inanmadılar..
“Ulil-emr” (kendilerine yetki verilenler) kelimesi çok geniş kapsamlıdır. Müslümanların herhangi bir işinin başında olan herkesi kapsar. Halifeler, alimler, düşünürler, politik liderler, yöneticiler, mahkemelerdeki kadılar, kabile başkanları ve buna benzer kimseler. Kısacası, müslümanlar arasından seçilip kendilerine yetki verilen herkese itaat edilmelidir.
Onlar:
a) Müslümanlardan oldukları b) Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ettikleri sürece, onlara karşı gelip, müslümanların toplum hayatındaki barışı bozmak doğru değildir. Bu iki şart onlara bağlılığın ve itaat edilmesinin ön şartını oluşturur. Bunlar hem ayette açıkça ortaya konmuş, hem de Hz. Peygamber (s.a) tarafından açıklanmıştır. Aşağıda şartların gerekliliğini belirten Hz. Peygamber’den (s.a) birkaç hadis zikrediyoruz:
a) “Emrettiği şey günah olmadığı sürece, bir müslümanın kendilerine yetki verilen yöneticilerin emirlerine, hoşlansın veya hoşlanmasın, itaat etmesi gerekir. Eğer emir ona günah olan bir şeyi yapmasını emrederse, o yöneticiyi dinlememeli ve emirlerine de itaat etmemelidir.” (Buhari, Müslim).
b) “Günah olan bir konuda bir kimseye itaat etmek haramdır. İtaat ancak doğru olan şeylerde zorunludur.” (Buhari, Müslim).
c) Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Sizin başınızda doğru olduğu kadar yanlışı da uygulayan yöneticiler bulunacaktır. (Böyle bir durumda) Kim yanlış olan şeylerden nefret ederse, sorumluluktan kurtulacaktır, kim de bu yapılan yanlışlardan hoşlanmazsa (cezadan) kurtulacaktır.” Ashabdan bazıları: “Böyle yöneticilere karşı savaşmayacak mıyız?” diye sorunca Hz. Peygamber (s.a) “Namazı kıldıkları müddetçe, hayır” diye cevap vermiştir (Müslim).
Yani, eğer namazı terkederlerse bu onların Allah’a ve Rasûlü’ne isyan ettiklerinin açık bir göstergesi olacaktır.
d) Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Sizin en kötü yöneticileriniz, sizin nefret ettiğiniz ve sizden nefret eden ve sizin beddua ettiğiniz ve size beddua eden yöneticilerdir.” Ashabdan bazıları: “Ey Allah’ın Rasûlü, böyle yöneticilere karşı başkaldırmayacak mıyız?” diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: “Aranızda namazı ikame ettiği müddetçe, hayır.”
(Tefsirlerden derleme)
Din ile devlet ayrımının manası müslümanları yöneten hükumetin İslam dairesinden ve İslam’ın denetiminden çıkmasıdır. Ve bu aynı zamanda ümmetin İslam dairesinden çıkan hükumeti kendine hükumet seçmekle İslam dairesinden çıkmış olmasıdır.. Özellikle de ümmetin seçimi ile işbaşına gelen parlamentolarda.
Bu hükumetlerin din-devlet ayrımı çağrısında bulunması hükumet ve ümmet olarak irtidat (dinden dönme) çağrısı ile aynıdır.. Eğer ümmetlerin fertlerinde veya en azından bir kısmında nesilleri tükenene kadar yaşayan bir din kalırsa, o da bu hükümetlere mahkum olarak yaşar.. Din-devlet ayırımı gelmeden önce hükumetlerin hakim olması durumu söz konusu değildir. Sadece bu durum din- devlet ayrımının küfür olması için yeterlidir..Hele hele İslam’ı tahtından indirmek bizzat müslümanların eliyle oluyorsa. Çünkü İslam en üstündür..Hiçbirşey onun üstüne çıkamaz..
Hüseyin Alan 5 Kas 2024
Sevgili Abim
Uzun bir eleştiri mi değerlendirmemi desem bilmiyorum, öncelikle ilgin için müteşekkirim..
Konuya dair özetle bir kaç başlık sıralayıp fikrimi belirteyim..
Nisa Sures 59. Ayeti 58 ile beraber düşünmeliyiz. 58 seçenlerin sorumluluğunu, 59 seçilenlerin sorumluluğunu anlatır. Bu iki ayet yönetimle, yönetim sistemiyle alakalıdır. Birlikte değerlendirile..
Hadislerden verdiğiniz örneklere “en büyük cihadın zalim yöneticiye karşı hakkın söylenmesi” hadisini eklemelisiniz.. Burdan zalim-zulüm tartışmasına girmek istemiyorum..
“Ümmetin seçtikleri” bahsinizi çok yadırgadığımı söylemek isterim..
Müslümanların yönetimleri “kırıntı” değildir. Tarihte çok görülmüştür. Osmanlı’nın ilk 100-150 yılı İslami şeri devlettir..
Devlet bahsine gelince; sultanlık deneni çözebilseydik devletin modern halini tanımakta, yazıda murat ettiğimi bir yere oturtmakta şaşırmazdık!..
Devlet veya sultanlık olsun; adıyla konuştuğumuzda yapısal ve nitelik olarak dinden bağımsız bir şeyden bahsettiğimizi bilmeliyiz.. iki haliyle de bu varlık; bağımsız değişkendir; kendi balına özerk bir yapıdır; kendisi amaç olandır.. bu unsurları ben icat etmedim: siyaset bilimi, tarihi ve kültü bunları sıralıyor.. evvel emirde bu unsurların ne olduğu görülmeli.. sultanların veya devletlerin dini olmaz mı? Olur. Çünkü tanımı itibarıyla, özsel unsurları itibarıyla kendileri birer dindir, çünkü bağımsız değişkendir. Bizim bildiğimiz dinlerse devlete bağımlı, bağımlı değişkendir..
Devlet yahut sultanlık bağımsız değişken olunca, ihtiyaç duyduğu kadar ve sınırda bir dini mezhebi yapabilir..
Bizim yaşadığımız şartlar 11-12-13. Yüzyılda yaşandı. Gazali’yi örnekleyin geçeyim.. Diyor ki, bilenler için, alimler için, mealen, özetle “iç savaş çıkmaması için itaat edilir; ama şartlı: o seni görmesin, sen onu görmez.. onunla ticaret dahi yapma.. sultanın yanına giden ya dininden olur ya canından. Hakikati söylede canından olur, söylemese dininden olur..” Gazali burda neler söylüyor, neden söylüyor, dikkat etmeli..
Sonuç olarak derin ki, siyaset işi uluhiyet işidir; bunun pratik şekli devlet o ilahın dinidir.. devlete bakıp siyaseti, siyasete bakıp devleti anlamak mümkün..
Lütfen hatırlayın; devletin tanımı dinin de tanımıdır: Bizim literatürde din nasıl tanımlanır? “Bir yol üzere olmak.. (tıpkumsal işleri) düzenlemek.. herkesin uyacağı yasak sınırlarını tayin etmek.. denetlemek ve yargılamak…” devlette bu işleri yapan şey zaten..
“Müslümanların” sorunu devletle dini, dünya ile ahireti, bedenle ruhu, madde ile manayı..” ayırmak! Burdan hareketle dini siyasetten ayırmak.. Bu hristiyan teolojisidir.. oysa Kur’an tevhid akaidini düzeltti ve “dünya ile ahireti” bir’leştirdi. Tevhid etti.. Bu şu denek, Müslümanlar dünya işlerini/toplumsal hayatlarını da, inanç unsurlarıyla düzenleyecek. Bunun için bir şekle, biçime değil nasıl yapılacağı bilgisine, modeline, referansına sahiptir..
Sonuç olarak derin ki, abi olana bakmıyor, olmuş olanları veri sayıyorsunuz!.. Selamlar.. Saygılar..
Mehmet Ortakaya 6 Kas 2024
Hüseyin Abi..
Önceki değerlendirmem için minik değerlendimeler yapacağım.
Değerli yazınıza farklı bir mecrada rastladım.Orada konu ile ilgili müzakereler oldu. Eleştirel yorumlarım yazınız ile irtibatlı olduğu kadar, oradaki değerlendirmelerle de ilgiliydi. Burada söylediklerini fikiryorum platformunda paylaş önerisi yapılınca da yazdıklarımı düzenlemeden taşımış oldum.
Bunu da şehir dışında, işle ilgili koşturmalar içinde yaptım. Bu yüzden yorumlar kopuk..
İroni yaptığınızı bilmeme rağmen yazıda dikkat çekmek istediğim noktalar var. Endişem sultanlığın kalkmadığı, Avrasya’da kalıcılığı, hilafetin de (piyon gibi) sultanlığa bağlı olduğu , kimin zengin olup yükseleceğini sultanın belirlediği, hukukun sultana, hakana uydurulduğu tezleriyle eski ve yeniyi mezcederek aynileştirmenin yanlış anlamalara yol açabileceği endişesidir. Mensubiyetle Firavun olmaklıkla, seçimle(!) Firavun olmak..Aradaki fark bu kadar mı?!
Kanımca eski ile yeni arasında benzer noktalar olsa da gerçekte gece ile gündüz kadar temel farklar da var. Buna dikkat çekmeden benzerliklerin altını kalın çizgilerle çizmek, okuyucunun terazisinde dengesizliğe sebep olabilir.
Bildiğiniz gibi Nisa 58-59 insanın omuzlarına yöneten ve de yönetilen bir varlık olarak yüklendiği en büyük emanete sahip çıkmasının, yaşamın her alanında buna benliğiyle şahitlik etmesinin gerekliliğini içerir.
Adalet, müslümanın bu şahitliğinin gereği ve göstergesidir. Kabaca adil olmak, şeriate uymaktır..
Nisa 59 toplumsal düzenimizin ve egemenliğin kaynağını belirliyor. “Hüküm sadece Allah’tan alınacak.” Devlet bundan ari değil, hatta öncelikli kastedilendir.
Sizden olan emir sahiplerine itaat edinle kastedilen şeriata uygun olan, aykırılığı açıkça ispatlanmayan her konuyu içerir.
Zulme gelince bunun şeriata aykırılığı tartışma dışı olacak kadar açık bir konudur.
Müslümanların sadece devlet yönetiminde değil, yaşadıkları hayatlarında da şeriate muğayir eylemlerinin var olabileceği bilinen bir gerçektir. Müslüman olunca insan, melek olmuş olmuyor..
Şahıslar için geçerli hükümler, devletler için de geçerlidir. Yani devletlerin de şeriate aykırı şeyler yapması mümkündür. Şeriata aykırı eylemler küfür ise küfür, haram ise haram, kerih ise kerih olarak görülmelidir.
Müslüman olmamak; Allah’tan başka hüküm kaynakları edinmek ve bunu sözlü ya da fiili olarak açıkça ilan etmekle mümkün olur.
Başı şeriatle bağlı sultanlık, küfür ya da Firavunlukla özdeşleştirilemez. Bunun gibi başı batı ile bağlıların yaptıkları iyi şeyleri ya da sultanvari eylemlerini de ayrı bir babda değerlendirmek daha doğru olabilir.
Osmanlının kurulduktan 100-150 yıl sonra başka bir ilaha bağlılık ilan etmekliği ile ilgili bir bilgiye sahip değilim. Konuyla ilgili bildiklerinizi paylaşırsanız memnun olurum.
II. Osman’ın, vezir ve komutanlarının katledilişi ve sebepleri ile ilgili bilgim de yok açıkçası..
Farketmişsindir abi müslümanların devletinden, sultanından kastım dinle bağımlıdır .
Siyaset biliminin dediğine pek kulak asmıyorum, umurumda da değil.
Devlete bağımlı din, açık ve de tartışmaya lüzum olmayan bir küfürdür, İslam olamaz. Olsa olsa din ile devletin ayrıldığı, doğal olarak da güçlünün(devletin) ipleri eline alıp at oynattığı laik (la dini) bir din-devlet olur.
Müslümanların devletinin ağzıyla kuş tutmasını beklemek de farklı bir adaletsizlik olur. Müslüman devletler eksikleriyle beraber yaşadıkları asırların ilmi, insani, medeni ve hak-adalet konusundaki ihtiyaçlarına imkanları dairesinde cevap verdiler. İslam tarihinin kılıcı ile nam salan büyüklerinden kat be kat fazla alim, örnek ve önder insan yetiştirdiğini unutmamak lazım gelir.
Senin de altını çizdiğin gibi müslümanların din ile devletini, dünya ile ahiretini tevhid etmesi İslam’ın gereğidir. Siyaset biliminin öncelikleri ve düştüğü tefrika, müslüman anlayışı dışında kalabilir. Çünkü modern bilimin ve siyasetin ana derdi hakikat değil, hakimiyet meselesidir!
Son olarak olmuş olanı veri saymak, olana bakmakla aynı şey değil mi abi, bunu anlayamadım?
Hakkını helal et, gene önü-ardı belirsiz uzun bir yazı oldu😂