02 Kas 25 - Paz 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > HaberYorum > Liberal veya Ilımlı İslam: Yeni Çağın Eski Tuzağı

Liberal veya Ilımlı İslam: Yeni Çağın Eski Tuzağı

 

Son yirmi yıldır Batı dünyasının Müslümanlara dair en sevdiği kavramlardan biri “ılımlı İslam.” Her fırsatta duyuyoruz: Ilımlı Müslümanlar, modern Müslümanlar, demokrat Müslümanlar… Bu ifadeler kulağa uzlaşmacı geliyor ama arkasında başka bir hikâye var.

Bu hikâye, İslam’ı modern liberal devletin sınırları içine sıkıştırma girişimidir. 11 Eylül’den sonra Batı hükümetleri “radikalizme karşı mücadele” adına “ılımlı” din yorumlarını destekledi. “Ilımlı İslam” projesi böyle doğdu. Ama bu bir entelektüel diyalog değil, güvenlik politikasıydı. Devletler yeni bir “iyi Müslüman” tipi üretmek istiyordu: tehlikesiz, sisteme uyumlu, siyasetsiz bir inanç biçimi.

Böylece “Liberal İslam” denen şey, İslam’ı Batı’nın siyasi ve kültürel kalıplarına uydurmanın bir aracı haline geldi. Devlet, hukuk, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar sorgulanmadan “İslami değerlerle uyumlu” hale getirildi. Ama bu uyumun bedeli ağırdı: düşünsel özgürlük.

Bugün “liberal Müslüman” diye anılan birçok entelektüel, farkında olmadan Batı liberalizminin ön kabullerini tekrar ediyor. Tarık Ramazan[1]’dan Bassam Tibi[2]’ye kadar uzanan geniş bir yelpazede, “İslam ile modernlik” arasında köprü kurduklarını iddia edenler, aslında İslam’ın siyasal ve ahlaki hayal gücünü daraltıyorlar. Çünkü bu yaklaşım, “devlet karşıtı” veya “otorite eleştirisi” içeren hiçbir İslami yoruma tahammül edemiyor. (Hayrettin Karaman vs. diyerek bu listeyi uzatabiliriz. Ed.)

Sonuçta ortaya çıkan şey, dinin devlete eklemlenmiş, kültürel olarak cilalanmış bir versiyonu oluyor. Dini figürler markalaşıyor, üniversiteler “İslami modernlik” projeleriyle fonlanıyor, vaizler medya yıldızına dönüşüyor. Dindarlık artık bir “ürün.”

Peter Lamborn Wilson —yani tasavvufi adıyla Hakim Bey— yıllar önce “Geçici Özerk Bölgeler” kavramıyla tam da buna dikkat çekmişti. O, İslam’ı ve tasavvufu otoritenin dışındaki yaratıcı bir özgürlük alanı olarak görüyordu. Bugünse bu alanın yerinde, devletin onay verdiği “resmî İslam” var.

Liberal İslam kendini ilerici bir reform gibi sunuyor, ama aslında yeni bir ortodoksi yaratıyor. Radikal İslamcıyı “tehdit”, liberal Müslümanı “çözüm” ilan eden sistem, düşünsel özgürlüğün altını oyarak herkesi aynı çizgiye çekiyor. Artık asıl “radikal” olan, devlete değil vicdana dayalı bir inanç biçimini savunmak haline geldi.

Gerçekten özgürleştirici bir İslam düşüncesi, Batı’nın liberal çerçevesine sıkışarak değil, o çerçevenin dışına taşarak mümkün olabilir. Yani dinin devletten, pazardan ve akademik onay sistemlerinden kurtulması gerekiyor.

Belki de bugün Müslüman düşünürlerin yeniden hatırlaması gereken şey şu: İslam bir güvenlik projesi değil, bir özgürlük çağrısıydı.

https://lareviewofbooks.org/article/limits-muslim-liberalism/?utm_source=chatgpt.com

adresinden özetlenmiştir.


[1] Tarık Ramazan (Tariq Ramadan), Hasan el-Benna’nın torunu.

[2] Bassam Tibi (Arapça: بسام طيبي ; d.4 Nisan 1944, Şam), Suriye kökenli Alman yazar ve araştırmacı. Suriye asıllı Alman vatandaşıdır. Bassam Tibi, özellikle İslam ve modernite, Avrupa’daki göç ve entegrasyon, İslamcılık gibi konular üzerine çalışmalarıyla tanınan bir akademisyendir.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir