Kuran-ı Kerim’in Mekke’de inen bölümü İnsana, kendi varoluşunun ve çevresini kuşatan âlemin varoluşunun sırrını açıklıyordu.
Ona kim olduğunu, nereden geldiğini, niçin geldiğini, sonunda nereye gideceğini, yokluktan ve meçhuller âleminden, bu dünyaya kimin getirdiğini, kimin geri götüreceğini ve gideceği âlemdeki akibetini anlatıyordu.
Ayrıca acaba insan; bu âlemin yaratıcısına ve âlemin, kendisine karşı nasıl bir tutum takınacaktır. Kullar, kulların yaratıcısına ve onu kemale erdirene, onun hayatını, yaşam biçimini düzenleyip belirleyen Rabb’ine karşı aralarındaki ilişkileri nasıl düzenleyeceklerdir?
Bu soruların oluşturduğu mesele, o günün Mekke’sinin olduğu kadar, geçmiş, gelecek ve kıyamete kadar bütün zamanlarında, İnsan varoluşuna dayanak olan en önemli ve sürekli meselesidir.
İşte tam on üç yıl, bu en büyük meselenin irdelenmesi, zihinlere işlenmesi için geçti. O tek büyük mesele ki, İnsan hayatının diğer tüm meseleleri ondan türemiş birer zorunlu sonuçtan, birer ayrıntıdan başka bir şey değildir.
İşte Kuran-ı Kerim’in, Mekke’de inen bölümü sürekli olarak bu meseleyi işledi. Lâ İlahe illâllah Muhammeden Resûlullâh meselesini. Bu meseleyi aşıp onun türevi olan pratik hayata ilişkin diğer ayrıntılara geçmedi.
Kuran-ı Kerim’in sıralama akışı içinde karşımıza çıkan ilk Mekki sure olan En’âm suresi, Kuran’ın Mekke döneminin, tam bir örneğidir denilebilir.
En’am suresi, Mekke de nazil olan uzun surelerden birisidir. Yani Kuran-ı Kerim’in Mekke bölümünün bir parçasıdır. Surenin konusu ve ayetler onun Mekke’nin son yıllarında nazil olduğu izlenimini verir.
Bu dönemde peygamberimiz tüm dünyevi desteklerden yoksun kalmış, fakat bütün bunlara rağmen Mekke Aristokrasinin tüm baskı, zulüm, kendisini itibarsızlaştırma, sosyal boykot, işkence, kınama ve alay edilme vs şeklinde karşısına dikilen şirk’in, cahiliyenin faaliyetlerine karşı, Nübüvvet görevini sürdürmüştür.
Bu sure, hedef ve gayeleri bakımından, Kuran-ı Kerim’de kendinden önce geçen ve Medine’de nazil olan, Bakara, Âl’i İmran, Nisâ ve Maide gibi surelerden farklıdır. Bu sure; oruç, hac, cezalar ve aile hukuku gibi, Müslüman toplumun nizamını sağlayan hükümlerden bahsetmez.
Bu surede işlenen konu kesintisizdir, bu yüzden bu sure, her biri ana konusunun, ayrı bir yanını inceleyen bağımsız bölümlere ayrılmaz. Bu sure her biri bir önceki ile bütünleşen, bir öncekini tamamlayan bir akış sürecidir.
Bu sure, İslâm dininin en öncelikli, en önemli ve temelli meselesini, İlahlık-Kulluk meselesini işliyor. Bu meseleyi, yüce Allah’ın kullarına, yüce Allah’ı tanıtarak işliyor.
Yani inanç sistemi meselesinin bütün yönlerini, durumlarını birer, birer inceliyordu. Meseleyi, İlâhlık-Kulluk ile İlahlık ve Kulluk arasındaki ilişkiler bazına oturtarak, bu temel zeminde somutlaştırarak zihinlere işliyordu.
Bu surede, Hz peygamber ile müşrikler arasında geçen tartışmaları anlatan çeşitli bölümler ve tablolar bulunmaktadır. Burada müşriklerin acziyetleri ortaya konmuş ve kendisine yapılanlar nedeniyle üzüntü ve kedere kapılan peygamberimizin bu durumu vahiy yoluyla giderilmiştir.
Müşriklere, özelliklede şirk’in öncülerine, inatçı ve müstekbir konumları ve yürüttükleri kötü rolleri nedeniyle sert eleştiriler ve uyarılar yapılmış, Peygamberin risaletinin doğruluğuna ve Kuran’ın Allah’la olan bağlantısına dair Kitap ehline deliller sunulmuş, Allah Teâlâ’nın azametine, kudretine, hikmetinin kapsamlılığına ve kainat kitabının eşsizliğine yönelik gerçekler kaydedilmiştir.
(Devam edecek.)