DOKUZUNCU MESELE
Mükellefin (dinen sorumlu kişinin) yerine getirmesi gereken görevler ikiye ayrılır:
1. Dinde belirli olarak tayin edilmiş görevler
2. Dinde miktarı belirtilmemiş görevler
1. Belirli Görevler:
Namaz, zekât, borç ödeme gibi görevlerdir. Bunlar kişinin üzerinde bir borç gibi sabit olur ve yapılmadıkça düşmez. Çünkü miktarı bellidir ve bu, onu yerine getirme iradesinin var olduğunu gösterir. Yerine getirilmezse yükümlülük devam eder.
2. Belirli Olmayan Görevler:
Örneğin: Sadaka vermek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, aç birini doyurmak, boğulmakta olanı kurtarmak gibi… Bunlar da dinen gereklidir ama miktarları belli olmadığından kişiye doğrudan borç gibi yüklenmez.
Neden zimmete (kişisel sorumluluğa) yüklenmezler?
1-Bilinmeyen miktar zimmette sabit olamaz. Ne kadar yapacağımız belli değilse, bu kişinin neyle yükümlü olduğunu belirleyemez.
2- İhtiyaç zaman ve duruma göre değişir. Bir açın doyması için gereken miktar kişiden kişiye ve zamana göre değişebilir. Bu yüzden sabit bir miktar belirlenemez.
Zaman geçtikçe aynı yükümlülük tekrar eder. İhtiyaç tekrar ediyorsa yükümlülük de tekrar eder, bu da önceki zamanlarda yapılmayan yardımın zimmette birikmesini mantıksız kılar.
3- Topluma yönelik görevler bireye bölünemez. Farz-ı kifaye (toplumsal sorumluluk) türü görevlerde, bir kişi yapınca diğerlerinden yükümlülük kalkar. Ama hiç kimse yapmazsa bu yükümlülük herkese eşit olarak paylaştırılamaz, çünkü ne kadar düşeceği bilinmez.
4-Amaç ihtiyaç gidermek, zimmet yüklemek değil. Yani kişi doğrudan mal harcamakla değil, ortaya çıkan ihtiyacı gidermekle yükümlüdür. O nedenle bu görevler zimmette sabit olmaz.
Zekât buna benzemez:
Zekâtın amacı da ihtiyaç gidermek olsa da, belirli olduğu için zimmette sabittir. Bu yüzden her durumda verilmesi gerekir, ihtiyaç ortaya çıkmamış olsa bile. Ama yardım gibi belirsiz görevlerde durum farklıdır: ihtiyaç varsa yükümlülük oluşur, ihtiyaç ortadan kalkarsa yükümlülük de düşer.
Muğlaklıkla İlgili İtiraza Cevap:
Bazıları der ki: “Eğer bilinmeyen şey zimmete yüklenemezse, o zaman Allah’ın emirleri de uygulanamaz olur. Çünkü insan neyle sorumlu olduğunu bilemez.”
Cevap: Bu doğru değildir. Çünkü Allah bilinmeyen bir şeyi doğrudan kastederek yükümlülük getirmez. O sadece belli durumlar doğduğunda ortaya çıkacak bir yükümlülükten bahseder. Mesela kefaretlerde seçenek sunması gibi… O zaman biz de bu tür görevleri ihtiyaç ortaya çıktığında ve o anki şartlara göre belirleriz.
Üçüncü Tür Görevler:
Belirli de olmayan, tam olarak belirsiz de olmayan görevler vardır. Örneğin: akraba nafakası, esnafın toplumsal sorumlulukları gibi. Bu tür görevlerde âlimler arasında “zimmete girer mi girmez mi” tartışması olmuştur.
Belirli görevler dinin temel zorunluluklarındandır, bu yüzden miktarları nettir.
Belirsiz görevler, toplumun iyiliği için tavsiye edilen güzelliklerdir, içtihada dayanır.
Üçüncü tür, her iki tarafa da benzer ve bu yüzden özel değerlendirme gerektirir.
Sonuç:
Toplumsal sorumluluklar (farz-ı kifaye) genelde kolektif olarak talep edilir. Adalet, iyilik gibi bazı görevler bazen kişisel yükümlülük (farz-ı ayn) gibi olur, bazen de sadece tavsiye (mendup) seviyesinde kalır. Bu görevlerin bazıları, devlet yöneticileri gibi özel kişiler için zorunlu olabilir.