27 Şub 25 - Per 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Okumalardan Notlar > Küresel Tarihte Hakimiyet Kavramının Yerini Belirlemek: Modern Öncesi İslam’da Egemenlik Kavramı Mevdudî ve Kutub’tan Sonrası

Küresel Tarihte Hakimiyet Kavramının Yerini Belirlemek: Modern Öncesi İslam’da Egemenlik Kavramı Mevdudî ve Kutub’tan Sonrası

Küresel Tarihte Hakimiyet Kavramının Yerini Belirlemek: Modern Öncesi İslam’da Egemenlik Kavramı Mevdudî ve Kutub’dan Sonrası

 Usame el-Azami

https://research.vu.nl/en/publications/locating-h%C4%81kimiyya-in-global-history-the-concept-of-sovereignty-i

Makale özeti:

Makale, modern öncesi İslam’da hâkimiyet kavramının tarihsel kökenlerini, gelişimini ve çağdaş yansımaları incelenmektedir.

Mevdûdî ve Seyyid Kutup tarafından anlaşıldığı şekliyle hâkimiyet kavramı, müstakil manada kanun yapma ayrıcalığına sahip olanın insanlar değil, Allah olduğu düşüncesine atıfta bulunur.

Modern zamanlarda en dikkat çekici şekilde Ebû’l-A’lâ Mevdudî tarafından dile getirilen bu kavram, modern öncesi İslam hukuk geleneğinde mevcut olan temel esasın yeniden ifade edilmesi olarak görülebilir, ancak bu çağda hâkimiyet olarak gündem edilişi modern devletin yasama normlarına itiraz olarak ortaya çıkmıştır.  

Siyasi güç ve otoriteye sahip Müslümanların İslam hukukunun üstünlüğünü tanımaları şarttır. Hâkimiyet kavramının siyasal egemenlikle ilişkilendirilmesine karşı çıkanlar bu kavramın modern zamanda ortaya atılan türedi bir fikir olduğunu savunmuşlardır; ama bu doğru değildir.

Eski tefsirlere başvurulduğunda tüm ulema, Müslümanlara inanmaları ve doğru davranmaları halinde Allah’ın siyasi otorite bahşettiğine özel olarak atıfta bulunduğunu söyler. Bunun izleri takip edilirse, klasik dönemden modern döneme kadar uzanır ve farklı coğrafi bölgelerdeki geniş yelpazedeki tüm ekolleri kapsar.

Örneğin, bu görüşün İranlı bilgin el-Taberî (ö. 310/923);   İranlı Hanefî el-Cessâs (ö. 370/981),   ünlü Iraklı Şafi el-Mâverdi (ö. 450/1058),   İranlı sufi el-Kuşeyrî (ö. 465/1072),  İranlı Şâfiʿî el-Beğavî (ö. 516/1122), Endülüslü Maliki İbnü’l-Arabî (ö. 543/1148),  Mısırlı Şafiî es-Suyûtî (ö. 911/1505),  Osmanlı Hanefî Ebussuud (ö. 982/1574),  erken modern Irak Hanefîsi, el-Alûsî (ö.1270/1854),  modern Suudi Hanbelî es-Sa‘dî (ö. 1376/1956),   modern Güney Asyalı Hanefiler, Muhammed Şafiʿ (ö. 1396/1976) ve oğlu Muhammed Taki Usmanî (d. 1362/1943). 

Bu çeşitli Sünni alimlerin hepsi, bu ayetin özellikle Müslüman toplum tarafından kullanılan siyasi güç ve otoriteye atıfta bulunduğunu kabul etmektedir.

Hâkimiyet terimi, 20. yüzyılda İslam düşüncesinde yeniden belirginleşmeye başlamıştır. Ebu’l-A’lâ Mevdudî, bu kavramı modern öncesi İslam hukuk geleneğinden alarak yeniden ifade etmiş ve Allah’ın yasama ayrıcalığının, bu yetkinin yalnızca Allah’a ait olduğunu savunmuştur.

Mevdudî, hâkimiyetin sadece bir siyasal kavram olmadığını, aynı zamanda bir inanç meselesi olduğunun da altını çizer. Hâkimiyet, Müslümanların siyasi güç ve otoriteye sahip olmalarının yanı sıra, İslam hukukunun üstünlüğünü tanımaları gerektiğini ifade eder.

Ebu’l-A’lâ Mevdudî ve Seyyid Kutub, hâkimiyet kavramına yaptıkları vurguyla Batılı modern devletin egemenlik anlayışlarına karşı temel bir eleştiri getirmişlerdir. Bu eleştiri İslam’ın siyasi ve hukuki boyutlarının yeniden düşünülmesine yol açmaktadır.

Mevdudî, hâkimiyeti bir yasama eylemi olarak tanımlarken, Kutub da bu anlayışın İslam toplumu üzerindeki etkilerini vurgulamıştır. Her iki düşünür de, modern devletin egemenliğini, İslam’ın meşru otorite anlayışıyla karşılaştırarak eleştirmiştir.

Modern öncesi İslam’da hukuk, Kuran ve Peygamber Sünnetinden kanunlar türetme rolleri göz önüne alındığında “Peygamberlerin mirasçıları” olarak görülen ulema topluluğu tarafından diyalektik olarak geliştirildi. Büyük ölçüde yürütmeden bağımsız olarak faaliyet göstermişlerdir. Dolayısıyla siyasal egemenlik hukuksal egemenliği kapsamıyordu.

Kanun yapma üzerinde ilahi bir tekel kabulü siyasi otoritelerin kendilerinin bu yasa tarafından kısıtlanmış olmasıdır. Ve yaygın olarak kabul edildiği gibi, İslam hukuku, yöneticilerin doğrudan kontrol edebildiği bir şey değildi. Elbette, toplumdaki en güçlüleri kısıtlama yeteneği olmadan hukuk anlamsız hale gelecektir.

Modern öncesi İslam siyasetlerinde yöneticilerin meşruiyetinin, ulema tarafından yorumlandığı gibi, Allah’a ve Allah’ın yasasına tabi olduklarının kabulüne dayandığı İslam hukuk anlayışının genel kabulüdür.

Âlimlerin statülerinin bir anlamda siyasi otoritelerden üstün olduğu, çünkü bu otoritelere itaat etme görevinin ulemaya itaat etme görevinden kaynaklandığını göstermektedir. Hukukçuların otoritesi ise egemen yasa koyucular olmalarından değil, Kuran ve Peygamber öğretileri biçimindeki vahiylerin yorumcuları olmalarından kaynaklanıyordu.

Hâkimiyet kavramı, günümüzde de İslamcı düşüncenin önemli bir parçasıdır. Modern İslamcılar, hâkimiyet anlayışlarını Batı’nın egemenlik anlayışlarıyla yeniden değerlendirmektedirler.

Hâkimiyet bu anlamıyla, sadece meşru bir kavram değil, aynı zamanda siyasi bir eylem olarak da kabul edilmektedir. Bu, Müslümanların, modern devlet anlayışına karşı alternatif bir normatif egemenlik paradigması geliştirmelerine olanak tanıyabilir.

Hâkimiyet anlayışının Batı’nın egemenlik anlayışlarıyla karşılaştırılması, İslam’ın modern dünyadaki yerini anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu bağlamda, hâkimiyet kavramı, İslam düşüncesinin temel taşlarından biri olarak değerlendirilmelidir.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir