Usul ilminde kullanılan mukaddimeler yani öncüller, önermeler ve kendisine dayanılan deliller mutlaka kesin olmak durumundadır.
Çünkü eğer bunlar zannî olurlarsa, o takdirde istenilen neticeler de kesinlik ifade etmezler. Bu son derece açıktır.
1-Bunlar ya; akli öncüllere dayanırlar
vacib,(zorunluluk yada imkansızlık)
caiz (olabilir veya olmaya bilirlik)
muhal (mümkün olmayış) gibi üç hükümde ifadesini bulan aklî önermeler öncüllerdir;
2- Ya da örfe dayanırlar
yine aynı şekilde bu üç hükme dönük bulunan örfî (âdete dayalı) öncüllerdir yani başlangıç varsayımlarıdır.
Zira âdete dayalı olan delil ve öncüllerin de vacib, caiz ve muhal olanları vardır.
3- Veyahut da nakle dayanırlar
Bunların en üst düzeyde olanları, delâleti kati olmak şartı ile lafzi mütevatir olan haberlerle manevî mütevatir olan haberlerden elde edilenlerdir;
4- Yahut da şeriatın kaynaklarının istikrası (taranması) neticesinde elde edilen neticelerdir.
Şu halde bu ilimde söz konusu olan hükümler Üçü aşmayacaktır:
vâcib,
caiz
muhal.
Bu üçüne vuku (meydana gelme )ve adem-i vuku (Meydana gelmeme) de ilâve edilebilir.
Bir şeyin hüccet delil olup olmaması konusu ise, onun o şekilde yani delil olabilecek şekilde gerçekleşmesine bağlıdır. Bir şeyin sahih ya da gayr-i sahih olması ise bu üç hükme yöneliktir.
Bir şeyin farz, vacib, mendub, mübah, mekruh ya da haram olması ise usûl meseleleri içerisinde yer almaz. Bunları da usûl meseleleri içerisinde zikredenler, ilimleri birbirlerine karıştırmaları sonucunda bu hatayı yapmaktadırlar.
Usulü fıkıh, İslam hukukunun kaynaklarını ve bu kaynaklardan nasıl hüküm çıkarılacağını sistemleştiren bilimdir.