10 Ağu 25 - Paz 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 11- Hud Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 11- Hud Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış; Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)

11-Cevdet Paşa meali – Hud Suresi

Mekke’de nazil olmuş, 123 ayettir.

Rahmet ve inayet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım

1- Ben her şeyi gören Allah’ım. Bu ayetleri muhkem, sonra ihtiyaca göre tafsil (ayrıntılı açıklama) olunmuş ve kadir ve galip hakim tarafından gönderilmiş bir kitaptır.

2- Allah’tan başkasına ibadet etmeyiniz, ben sizin için azapla korkutucu ve sevapla müjdeciyim.

3- Ve rabbinize istiğfar edin ve sonra ona tövbe eyleyin. Eceliniz gelinceye kadar sizi güzelce geçindirir ve her fazıl (ahlaklı, fazilet sahibi) sahibine fazlasını verir. Eğer iraz (yüz çevirme) ederseniz, ben sizin üzerinize kıyamet gününün büyük azabından korkarım.

4- Merciniz (dönülecek yer) Allah Teâlâ’yadır ve O her şeye kadirdir.

5- Agâh (haberli, haberiniz olsun) olun ki münafıklar kalplerindeki kini gizlemek için cebr-i nefis (zor tutma) ederler. Agâh olun ki Allah gece örtünüp yattıklarını, gizlediklerini ve ayan (ortaya çıkarma) ettikleri şeyleri bilir. Çünkü O kalplerde olanı bilicidir.

6- Yeryüzünde yürüyen hiçbir şey yoktur ki, onun rızkı Allah üzerine olmasın. Onların durdukları ve gidecekleri yeri de bilir. Cümlesi Kitab-ı Mübinde (levh-i mahfuz) yazılırdır.

7- Sizin hanginizin amel hakkında daha iyi olduğunu bilmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. O zaman arş su üzerinde idi. Eğer “öldükten sonra tekrar dirileceksiniz” desen, kâfirler “bu aşikâr sihirdir” derler.

8- Ve eğer onlardan azabı bir müddet kaliyle (az) tehir edersen, “onu bundan mani etti” derler. Agah (haberli) olun ki o azap geldiği gün sizden bir daha çevrilmez. Onlara onunla istihza (alay) ettikleri şey erişir.

9- Eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırsak ve sonra ondan o rahmeti alsak, derhal yese (üzüntü) düşer. İnsan çabuk yese düşer ve nimete küfran (nankörlük) eyler.

10- Eğer ona duçar olduğu zarardan sonra bir nimet tattırsak, “bizden fenalıklar gitti” diyerek ferahlanır ve kibir eder.

11- Ancak sabır edenler ve salih amel işleyenler böyle değildir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.

12- Şayet sana vahiy olunan şeyin bazısını terk etmek ve onların, “Muhammed’e neden gökten bir hazine indirilmedi veyahut onunlar beraber bir melek gelmedi” diyenlerden kalbin sıkılır, müteessir olma. Sen ancak bir inzar (korkutma, sakındırma) edicisin. Her şey üzerine vekil Allah Teâlâ’dır.

13- Yoksa onlar, “Muhammed Kur’an’ı Allah’a iftira ediyor mu” derler. Deki: “Eğer sözünüzde sadık iseniz, siz de uydurma olarak, Allah’tan başka kadir olduklarınızı yardıma çağırıp, onun misli on sure getiriniz.  

14- Onlar sizin davetinize icabet etmezlerse, biliniz ki Kur’an Allah’ın ilmiyle nazil olmuştur ve Allah’tan başka ilah yoktur. Siz de Müslümanlar mısınız?

15- Dünya hayatını ve onun ziynetini isteyene, amellerinin mükâfatı olarak ona onları veririz. Ve onlardan bir şey eksik edilmez.

16- Onlara ahirette cehennemden başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler habt (boşa gitme) ve amelleri de batıl olmuştur.

17- Rabbinden beyyine (delil, burhan) üzerinde olup ona Allah tarafından şahidi de bulunan ve imam ve rahmet olunan ve kendinden evvel gelen Musa’nın kitabı da onu tasdik etmekte bulunan kimse, dünya ziynetini isteyen gibi midir? Onlar Allah’a iman ederler. Cemaatlerden ona küfür edenlerin mevaları (varılacak yer) cehennemdir. Onun rabbin tarafından hak olduğuna hiç şüphe etme. Velakin nasın ekserisi iman etmezler.

18- Allah’a yalan olarak iftira edenden daha zalim kim vardır? Onlar rablerine arz olunurlar ve şahitler: “İşte rablerine kizb (yalan) edenler bunlardır” derler. Agah (haberli) olun ki Allah’ın laneti zalimler üzerinedir.

19- Allah’ın yolundan mani ile o yolu eğri yapmak isteyenler, ahirette kâfirlerdir.

20- Onlar dünyada Allah’ı aciz eder değillerdir. Onlara Allah’tan gayrı dost da yoktur. Onlara azap kat kat edilir. Ne işitir ve ne görürler.

21- Nefislerini ziyan edenler onlardır ve Allah’a iftira eyledikleri şerikleri de (ortaklar) onların yanından savuşur.

22- Binaenaleyh ahirette en ziyade ziyan edenler onlardır.

23- Şunlar ki; iman edip salih amel işlediler ve rablerine itaat ve inkıyad (boyun eğme, itaat etme) ile baş eğdiler. Onlar ehl-i cennet olup orada ebedi kalırlar.

24- Bu iki fırkanın misli, kör ve sağır ile gözlü ve işiten gibidir. Bunlar müsavi (eşit) olurlar mı? Hiç tezekkür (düşünme) etmez misiniz?

25- Biz Nuh’u kavmine gönderdik. Dedi ki: “Ben size aşikâr nezirim (uyarıcı).

26- Ancak Allah’a ibadet ediniz. Sizin üzerinize elim günün azabından korkarım.

27- Kavminden kâfir olan bir cemaat: “Biz seni bizim gibi beşer görüyoruz ve sana tabii olanları bizim erazil (bayağı, adi, alt tabaka) ve eseflimizden (üzüntü, keder) görüyoruz. Sizin bizim üzerimize bir fazlınızı (lütuf, kerem) görmüyoruz. Belki sizi yalancılar zan ediyoruz” dediler.

28- Nuh: “Ey kavmim! Benim, rabbim tarafından beyyine (delil, burhan, hüccet) üzere olduğumu ve bana tarafından rahmet verdiğini görmüyor musunuz? Siz körleniyorsunuz. Siz ondan ikrah (tiksinme) eder olduğunuz halde, biz sizi nasıl ilzam (susturma) eyleriz.”

29- “Ey kavmim! Ben sizden mal istemem. Benim ecrim Allah Teala üzerinedir. Ve ben iman edenleri tard (uzaklaştırma, kovma) eder de değilim. Onlar rablerine mülaki (kavuşma) olacaklardır. Velakin sizi tecahül (bilmemezlikten gelme) eder bir kavim görüyorum.”

30- “Ey kavmim! Eğer onları tard (kovma, uzaklaştırma) edersem, Allah’a karşı bana kim yardım edecek? Düşünmüyor musunuz?”

31- “Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demem. Ne de gaybı bilirim derim, meleğim de demem. Sizin gözlerinize batanlar ve hakir gördükleriniz için de, Allah onlara hayır vermez diyemem. Onların nefislerinde ne olduğunu Allah bilir. Eğer böyle şeyler yaparsam, ben zalimlerden olurum” dedi.

32- Kavmi: “Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve cedeli de (tartışma) uzattın. Eğer sözün doğru ise bize vaad eylediğin azabı getir” dediler.

33- Nuh: “Onu eğer isterse size Allah getirir ve siz onu bundan aciz edemezsiniz.

34- “Eğer Allah Teala sizi iğva (ayartma, baştan çıkarma) eylemek murat ederse, ben size nasihat etmek istesem de, benim nasihatim fayda vermez. O rabbinizdir, Ona raci (dönme) olursunuz.

35- Yoksa onu “Allah’a iftira etti” mi derler? Deki: “Eğer iftira ettim ise, günahı banadır ve ben sizin beni tecrim (itham etme, suçlama) ettiğiniz şeyden beriyim.”

36- Nuh’a: “Kavminden iman edenlerden başka kimse iman etmezler. Onların işledikleri şeyden meyus (üzüntü, üzülme) olma” diye vahiy olundu.

37- “Nezaretimiz ve vahyimizle gemiyi yap ve nefislerine zulüm edenler için bana hitap etme, onlar gark olacaklardır.”

38- Nuh gemiyi yaptı. Onun yanından kavminden her vakit bir cemaat geçtiğinde onunla istihza (alay) ederlerdi. Nuh: “Eğer siz bizimle istihza ediyorsanız, biz de sizinle istihza ederiz.”

39- “Onu zelil edecek azabın kime geleceğini, daimi azabın kime hulul (gelip çatma) edeceğini yakında göreceksiniz” dedi.

40- Emrimiz geldiği zaman tandırdan su fışkırdı. Nuh’a, “gemiye her şeyden, dişi ve erkek bir çift yüklet, aleyhinde şekavet (haydutluk, şakilik) hükmü sebk (vaki olma) edenden gayrı ehlini ve iman edenleri bindir” dedik. Onunla beraber iman edenler azdı.

41- Nuh: “Gemiye bininiz, o Allah’ın ismiyle yürür ve durur. Rabbim Gafur-ur Rahimdir” dedi.

42- Gemi dağlar gibi dalgalar arasında yüzüyordu. Nuh bir tarafa çekilip duran oğluna nida etti: “Ey oğlum! Bizimle beraber gemiye bin , kâfirlerle beraber olma” dedi.

43-  Oğlu: “Ben bir dağa çıkarım ki, beni sudan muhafaza eder” dedi. Nuh: “Bugün Allah’ın emrinden kurtulacak kimse yoktur. Ancak Allah’ın rahmet eylediği kurtulur” dedi. O sırada aralarına bir dalga girdi. Nuh’un oğlu gark olanlardan oldu.

44- “Ey arz suyu yut, ey sema sen de kes” denildi. Su azaldı ve emir tamam oldu. Gemi Cudi Dağı üzerinde karaya oturdu. O zaman “zalimler Allah’ın rahmetinden uzak olsun” diye nida edildi.

45- Ve Nuh rabbine nida edip: “Oğlum ehlimdendir ve senin vadin ve sen ahkamülhaksın” (hakimlerin hakimisin) dedi.

46- Allah: “Ey Nuh! O senin ehlinden değildir, zira onun ameli salih değildir. Bilmediğin şeyi bizden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı nasihat ederim” buyurdu.

47- Nuh: “Ya rabbi, ilmim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer bana mağfiret etmez ve bana rahmet etmez isen, ziyan edenlerden olurum” dedi.

48- “Ey Nuh! Tarafımızdan selamet ile ve sana ve seninle beraber bulunanlardan gelecek ümmetlere bereketimizle gemiden in. Onlardan ümmetler olacaktır ki onları dünyada bir müddet istifade ettiririm ve sonra tarafımızdan elemli azaba duçar edilirler” denildi.

49- Bunlar sana vahiy eylediğim gayb haberlerdendir. Onu bundan evvel ne sen ve ne de kavmin bilmez idiniz. Kâfirin ezasına sabır et. Akıbet muttakilerindir.

50- Ad Kavmine kardeşleri Hud’u gönderdik. “Ey kavmim! Allah’a ibadet ediniz, size ondan gayrı ilah yoktur. Siz şirk ile iftira edenlerdensiniz.”

51- “Ey kavmim! Size tebliğ için ücret istemem. Benim ecrim beni yaratan üzerinedir. Teakkul (akletme) etmez misiniz?”

52- “Ey kavmim! Rabbinize istiğfar ve sonra ona tövbe ediniz. Semadan size bereketli yağmurlar gönderir, kuvvetinize kuvvet artırır. Mücrim (günahkâr) olarak ondan iraz (yüz çevirme, başka yöne dönme) etmeyin” dedi.

53- Kavmi: “Ey Hud! Bize ne beyyine (delil, burhan, hüccet) ile gelir isen gel, biz senin sözünle ilahlarımızı terk etmeyiz ve sana da iman eylemeyiz.”

54- “Ancak deriz ki sana ilahlarımızdan bazıları fenalık ile dokunmuştur” dediler. Hud: “Ben Allah’ı işhad (şahit gösterme) ederim ve siz de şahit olunuz ki ben sizin şeriklerinizden beriyim.”

55- “Allah’tan başka cümleniz bana ne fenalık edebilirseniz ediniz ve beklemeyiniz.”

56- “Ben rabbim ve rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hiçbir zihayat (canlı) yoktur ki O onun nasiyesinden (alın) tutmuş olmasın. Muhakkak rabbim doğru yol üzerindedir.

57- Eğer iraz (yüz çevirme) ederseniz ben size irsal (gönderme) olunduğum şeyi tebliğ ettim. Rabbim sizi diğer bir kavim ile istihlaf (birinin yerine geçme) eder ve siz Ona bir şey zarar edemezsiniz. Muhakkak rabbim her şeyin üzerine hafızdır (koruyan, muhafaza eden)” dedi.  

58- Emrimiz geldiği zaman Hud’u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan rahmet ile kurtardık ve onları galiz (sert, katı) azaptan tahlis (kurtarma) ettik.

59- Bu Ad Kavmi rablerinin ayetlerini karşı inat ile inkâr ettiler ve resullerine asi oldular. Ve her bir inatçı cebbarın (zorba) emrine ittiba (tabi olma) eylediler.

60- Bu dünyada ve yevmü kıyamette (kıyamet günü) onlara lanet olundu. Agah (haber, haberli) olun ki Ad Kavmi rablerine küfür ettiler. Hud Kavmi olan Ad da rahmetten tard (uzaklaşma, sürülme) olsun.

61- Semud Kavmine kardeşleri olan Salih’i gönderdik. “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, sizin için ondan başka ilah yoktur. Sizi topraktan yaratan ve orada iskan eden Odur. Ona istiğfar ve sonra tövbe edin. Muhakkak rabbim yakın ve duayı kabul edicidir” dedi.

62- “Ey Salih! Bundan evvel sen aramızda hatırı sayılırlardan idin. Bizi babalarımızın ibadet eylediklerine ibadetten nehiy mi ediyorsun? Ve biz senin bizi davet eylediğin şeyden şek ve şüphedeyiz” dediler.

63- Salih: “Ey kavmim! Benim rabbimden beyyine (delil, burhan) üzerinde olduğumu ve rahmet ettiğini görmüyor musunuz? Eğer Ona asi olursam, Allah’a karşı kim yardım eder? Siz bende hüsranı artırmak istiyorsunuz.”

64- “Ey kavmim! İşte bu Allah’ın dişi devesi size mucizedir. Bırakın Allah’ın arzında otlasın. Ona fenalık ile dokunmayın, zarar edersiniz. Size yakın azap ahz (alma, alış) eder” dedi.

65- Kavmi deveyi kestiler. Salih: “Evlerinizde üç gün yaşayınız. Bu tekzip (yalanlama) edilmez bir vaattir” dedi.

66- Emrimiz geldiğinde Salih ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan rahmet ile o günün azabından kurtardık. Muhakkak rabbin kavi (sağlam), kadir ve galiptir.

67- Zulüm edenleri sayha (çığlık) helak etti ve diyarlarında yüz üstü düşmüş geberdiler.

68- Sanki orada yaşamadılar. Agah (haber, haberli) olun ki Semud rablerine küfür etti. Semud’a rahmet mevladan tart (uzaklaşma) olsun.

69- İbrahim’e resuller müjde ile geldiler. Selam verdiler ve İbrahim de selam verdi. Çok geçmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.

70- Misafirlerin yemeğe el uzatmadıklarını gördüğünde, ürktü ve onlardan korktu. Resuller: “Korkma, biz Lut kavmine gönderildik.”

71- Ayakta duran İbrahim’in zevcesi güldü. Onu İshak ile ve İshak’tan sonra Yakup ile tebşir (müjdeleme) ettik.

72- İbrahim’in zevcesi: “Vay başıma! Ben ihtiyar ve şu zevcimde pek ihtiyar olduğu halde bir çocuk doğurur muyum? Bu çok acayip bir şeydir” dedi.

73- Misafirler, “Allah’ın emrinden taaccüp mü (şaşma, şaşırma) edersin? Ey ehli beyt! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinizdedir. Allah Hamid ve muciptir (şaşkınlığa düşüren).”

74- İbrahim’den korku gittiği ve beşaretten (müjdeden) memnun olduğu zaman, Lut Kavmi hakkında mücadeleye başladı.

75- Çünkü İbrahim halim, yüreği refik (arkadaş, yoldaş) ve merhametli idi.

76- Resuller: “Ya İbrahim! Mücadeleden vaz geç, çünkü rabbinin emri geldi. Onlara reddi imkansız azap gelecektir” dediler.

77- Resullerimiz Lut’a geldikleri vakit, üstüne fenalık geldi ve kalbi daraldı ve “bu çok güç bir gündür” dedi.

78- Kavmi ona koşarak geldiler. Onlar eskiden beri seyyiat (kötülük, günah) işlerlerdi. Lut: “Ey kavmim! İşte kızlarım. Onlar sizin için daha temizdirler. Allah’tan korkun ve beni misafirlerimde zillete düşürmeyin. Sizden akıllı bir adam yok mudur?” dedi.

79- Onlar, “bilirsiniz ki bizim senin kızlarında bir hakkımız yoktur ve sen bizim ne işlediğimizi de bilirsin” dediler.

80- Lut: “Eğer bende size karşı gelecek bir kuvvet bulunsa veya kuvvetli bir yere dayansam” dedi.

81- Melekler: “Ey Lut! Biz rabbin resulleriyiz. Kavmin sana erişemezler. Gecenin bir zamanında ehlin ile beraber yola çık. Sizden biriniz arkasına bakmasın. Ancak zevcen bakacaktır ki, ona da kavmine isabet eyleyecek mevadları (maddeler) sabah vaktidir. Sabah yakın değil midir” dediler.

82- Emrimiz geldiğinde, altlarını üstlerine getirdik, pişmiş balçıktan ufak taşları üstlerine yağdırdık.

83- Bunlar rabbin tarafından nişanlı idi. Böyle azap zalimlerden uzak olmaz.

84- Medyene kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Kileyi (tahıl ölçü birimi) ve teraziyi noksan eylemeyin. Ben sizi maldar (mal sahibi, zengin) görüyorum. Sizin üzerinize o günün azabından korkarım.”

85- “Ey kavmim! Kileyi (tahıl ölçü birimi) ve teraziyi adaletle ifa edin ve insanların eşyalarını eksik etmeyin ve yeryüzünde müfsitlerden olmayın.”

86- “Eğer müminlerden iseniz, Allah’ın size bakaya (arta kalan) bıraktığı daha hayırlıdır. Ben sizin üstünüze hafız değilim.”

87- Kavmi: “Ey Şuayb! Senin dinin sana emir eder ki, biz babalarımızın ibadet eylediklerini terk edelim. Veyahut malımızla istediğimizi yapamayalım. Sen evvelce halim ve akıllı bir adam idin” dediler.

88- Şuayb: “Ey kavmim! Benim rabbim tarafından beyyine (hüccet) üzerinde olduğumu ve onun beni iyi rızık ile merzuk (rızıklandırma) ettiğini görmüyor musunuz? Ben size, sizi ondan nehiy eylediğim şeyde muhalif olmayı murat etmem. Ben ancak elimden geldiği kadar ıslahı isterim. Bana muvaffakiyet Allah’tandır. Ona tevekkül ettim ve ona inabet (hakka dönme) eyledim.”

89- “Ey kavmim! Bana adavetiniz (düşmanlık) sizi Nuh, Hud veya Salih kavimlerinin başına gelen şey gibi uğramanıza badi (sebep olan şey) olmasın? Lut Kavmi ise sizden uzak değildir.

90- “Rabbinize istiğfar edin ve sonra ona tövbe eyleyin. Muhakkak rabbim merhametli ve kullarını sevicidir.

91- Kavmi: “Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Aramızda zayıf görüyoruz. Eğer cemaatin olmasa seni taşla vururduk ve sen bize o kadar kıymetli değilsin” dediler.

92- Şuayb: “Ey kavmim! Benim cemaatim size Allah’tan daha aziz midir? Hâlbuki siz onu arkanıza attınız. Muhakkak rabbim işlediğiniz şeylere ilmiyle muhittir (kuşatma).”

93- “Ey kavmim! Siz istediğiniz gibi hareket ediniz ve ben de hareket ederim. Kariben (yakın) zelil edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu bilirsiniz. Siz terakkub (bekleme) ediniz ve ben de müterakkibim (bekleyen)” dedi.

94- Emrimiz geldiğinde Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan rahmet olarak kurtardık ve zulüm edenleri şiddetli sayha (çığlık) aldı ve helak etti. Diyarlarında yüz üstüne düşüp gebermiş kaldılar.

95- Sanki orada yaşamamışlardı. Semud Kavmi rahmetten tard (uzaklaştırma) olduğu gibi Medyen ehli de tard olsun.

96- Musa’yı mucizatımız (mucizeler) ve aşikâr rahmetimizle gönderdik.

97- Firavun ve cemaatine. Onlar Firavunun emrine tabii oldular. Hâlbuki Firavunun emri akıl dairesinde değildi.

98- O kıyamet gününde kavminin önünden giderek, onları cehenneme götürür. Bunlar oraya gelen ne fena cemaattir.

99- Bu dünyada ve yevm-ü kıyamette (kıyamet günü) onlara lanet olunur. Bu onlara verilmiş ne fena itadır (verme, verilme).

100- Bunlar sana hikâye eylediğimiz helak olan karye (köy, yerleşim yeri) haberlerindendir. Onlardan halen asarı (eserler) duran ve münderis (yok olma) olanlar vardır.

101- Biz onlara zulüm etmedik velakin kendi nefislerine zulüm ettiler. Allah’tan başka olarak iddia eyledikleri ilahları onları, rabbinin emri geldiğinde bir şeyden kurtaramadı. Ve onlara helak ve ziyandan başka bir şey artırmadılar.

102- Zalim oldukları halde karyeleri (köy, yerleşim yeri) helak eylediği zaman, rabbinin ahzı (alma, alış) ve helakı böyledir. Onun ahzı (helakı)  elim ve şiddetlidir.

103- Bunlarda ahiret azabından korkanlar için ayetler vardır. Ahiret bir gündür ki insanlar onda toplanırlar ve o günde birbiri hakkında şehadet ederler.

104- Biz o günü ancak muayyen (kararlaştırılmış) bir müddet için tehir (erteleme) ettik.

105- O gün geldiğinde her bir kimse ancak Allah’ın izniyle tekellüm (konuşma) eder. Orada toplananlardan şaki (eşkıya) ve said (mübarek) olanlar vardır.

106- Şaki (eşkıya, günahkâr) olanlar cehennemdedirler. Orada onları ah ve eninleri (inleme, inilti) vardır.

107- Orada rabbinin dilediklerinden başkaları gökler ve yer daim oldukça muhalled (ebedi) kalırlar. Muhakkak rabbin istediğini işler.

108- Said (mübarek, mutlu) olanlar da cennetlerdedirler. Rabbinin istediklerinden başkaları gökler ve yer daim oldukça muhalled (ebedi) kalırlar. Bu nihayetsiz bir ihsandır.

109- Müşriklerin taptıkları şeylerden dolayı şüphede olma. Onlar babalarının bundan evvel taptıkları gibi taparlar. Ve biz onlara noksan edilmeksizin nasiplerini veririz.

110- Biz Musa’ya kitap verdik. Onda ihtilaf olundu. Eğer azabın tehiri hakkında rabbinden sebk (vaki olma) etmiş kelime olmasa idi, aralarında hüküm cari olurdu. Muhakkak onlar şek ve şüphededirler ki,

111- Rableri onlara amellerinin cezasını verecektir ve onların işlediklerini bilicidir.

112- Sen ve seninle beraber tövbe edenler, emir olunduğu gibi istikamet edin ve tuğyan (azgınlık) etmeyin. Allah işlediğiniz şeyleri görür.

113- Nefislerine zulüm edenlere dayanmayın, cehennem sizi mes (dokunma) eder. Sizin için Allah’tan başka dostlar yoktur. Sonra nusret (yardım) olunmazsınız.

114- Günün iki tarafında ve gecenin bir kısmında salatı ikame et. Hasenat (iyilik) seyyiatı (kötülük) giderir. Bu vaazdan müstefid (istifade) olanlara vaaz ve nasihattir.

115- Ve sabır et. Allah Teâla Muhsinlerin (iyilikte bulunan) ecrini zayi etmez.  

116- Sizden evvel geçen nesillerden akıl sahipleri ölmedi ki onları arzda fesat işlemekten nehiy edeler. Ancak bunu pek azı yaparlar. Ve biz de onları kurtardık ve nefislerine zulüm edenler de şehvet ve hubbu (sevgi, tutku) riyasete (başkanlık) ittiba (tabi olma) ile mücrimlerden (günahkâr) oldular.

117- Rabbin ahalisi Salihler oldukları halde karyeleri zulüm ile helak eder olmadı.

118- Eğer rabbin istemiş olsa idi insanları bir tek ümmet kılardı. Hâlbuki onlar muhteliftirler.

119- Ancak rabbinin rahmet eyledikleri ihtilafta değildir. Allah onları rahmeti için halk (yaratma) etti. Ve rabbinin, “cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım” emri tamam oldu.

120- Kalbini onlarla tespit edecek bütün bu resuller haberlerini sana hikâye ederiz. Sana bunda hak ve müminlere düşünüp tezekkür (hatırlama) edecek sır geldi.

121-İman etmeyenlere deki: “İstediğiniz gibi amel ediniz, biz de istediğimiz gibi amel ederiz.

122- Siz intizar (bekleme) ediniz, biz de intizar edenleriz.

123- Göklerin ve yerin gaybını Allah bilir. Ve umurun (işler) kâffesi (hepsi, tamamı) ona racidir (dönüş). Ona ibadet et ve onun üzerine tevekkül eyle. Rabbin işlediklerinizden gafil değildir.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir