26 Eki 25 - Paz 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Okumalardan Notlar > Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

… “Tirana karşı koymak için, onunla savaşmak gerekmez bile. Ülke ona kulluk etmemeye karar versin bir kere, Tiran kendiliğinden yok olup gider. Ondan herhangi bir şey eksiltmek gerekmez, ona hiçbir şey vermemek yeterli olur. Ülke, kendi yararına bir şeyler yapmak için, varsın güçlüklere katlanmasın, tek gerekli olan, kendi zararına olan sıkıntılı bir işe kalkışmamasıdır. Demek ki halklardır kendilerini teslim edenler, daha doğrusu kendilerini ezdirenler, çünkü kulluk etmeye son verdikleri an, üstlerindeki bu yükten de kurtulmuş olacaklardır.

Kendi, kendini kullaştıran, kendi boğazını kesen halk, özgürlük ve kulluk seçeneği karşısında, bağımsızlığını terk edip, boyunduruğu kabul etmiş ve bu kötü duruma razı olmak şöyle dursun, onu arzulamıştır. Eğer özgürlüğüne yeniden kavuşmak, insana pahalıya mal olacaksa, onu bu işe kalkışması için sıkıştırmam; İnsan için yeniden doğal hukuka geçmek ya da başka bir deyişle, hayvandan yeniden insana dönüşmek kadar, değerli bir şey olamaz. Fakat ondan yine de böylesine büyük bir yüreklilik istemiyorum, ancak rahat yaşamak uğruna herhangi bir güvenceyi daha çok sevmesine izin vermiyorum.

Nasıl? Özgürlüğü elde etmek için yalnızca onu arzulamak yeterli öylemi? Eğer yalnızca insanın basit bir arzusu yeterli oluyorsa, bu dünyada, tek bir dileğiyle kazanabileceği özgürlüğü çok pahalı bulan bir ulus olabilir mi? Hiç kuşkusuz, bu durum küçük bir kıvılcımdan doğan ateş gibidir: Bu ateş büyür ve daha güçlü olur, odun buldukça yanmayı sürdürür; onu söndürmek için üzerine su dökmeyip, yalnızca daha başka odun vermeyince, ateş, kül edecek bir şey bulamadığından kendi, kendini kül eder, gücünü yitirir ve ateş olmaktan çıkar.

Aynı biçimde, Tiranlar yağmaladıkça daha çok şey üzerinde hak iddia edip daha çok isterler; yakıp, yıktıkça da, onlara daha çok şey verilir ve daha çok hizmet edilir; böylece Tiranlar her şeyi yok edip yıkmak için güçlenirler ve gittikçe daha güçlü ve daha zinde olurlar, eğer onlara bir şey verilmezse, onlara hiçbir şekilde boyun eğilmezse, savaşıp, vuruşmaya gerek olmadan Tiranlar, çıplak ve zayıf kalır; artık onlar hiçbir şey değildir; ya da tıpkı su ve besi bulamayıp, kuru ve ölü bir dal durumuna dönüşen bir kök gibidir.

Zavallı sefil insanlar, akılsız halklar, kötü durumlarında kalmak için direnen ve iyiliklerini göremeyen uluslar! Sizler gözünüzün önünde, en güzel ve en parlak kazançlarınızın götürülüşüne, tarlalarınızın yağmalanmasına, evlerinizin ve eşyalarınızın çalınmasına seyirci kalıyorsunuz, öyle bir yaşam sürüyorsunuz ki, hiçbir şeyin size ait olduğunu söyleyebilecek durumda değilsiniz. Şimdi, mallarınıza, ailelerinize ve yaşamlarınıza, yarım yamalak bile sahip olmak, size büyük bir mutluluk gibi gözüküyor. Tüm bu zarar, bu kötülük, bu yıkım size düşmanlardan gelmiyor; hiç kuşkusuz tek bir düşmandan, yani öylesine yücelttiğiniz, uğrunda cesaretle savaşa gidip, kendinizi ölüme atmaktan çekinmediğiniz, o kişiden geliyor.

Size böylesine hâkim olan kişinin iki gözü, iki eli, bir bedeni var ve herhangi bir insandan daha başka bir şeye de sahip değil. Yalnızca sizden fazla bir şeyi var: O da sizi ezmek için, ona sağlamış olduğunuz üstünlük. Eğer siz vermediyseniz, sizi gözetlediği bu kadar gözü nereden buldu? Sizden almadıysa nasıl oluyor da sizleri dövdüğü bu kadar çok eli olabiliyor? Kentlerinizi çiğnediği ayaklar sizinkiler değilse, bunları nereden almıştır? Sizin tarafınızdan verilmiş olmasa, üzerinizde nasıl iktidar olabilir? Sizinle antlaşmadıysa, sizin üstünüze gitmeye nasıl cesaret edebilir? Kendinize ihanet etmeseniz, sizi öldüren bu katilin yardakçısı olmasanız ve sizi yağmalayan bu hırsıza yataklık etmeseniz, o ne yapabilir?

Zarar versin diye meyvelerinizin tohumunu dikiyorsunuz; Hırsızlıklarına eşya sağlamak için evlerinizi doldurup döşeyip, kızlarınızı da şehvet tutkusunu tatmin etsin diye yetiştiriyorsunuz. Çocuklarınızı, onlara yapabileceği en iyi şey olan savaşlara götürsün diye, katliama götürsün diye, onları tutkularının uşakları ve intikamlarının uygulayıcıları yapsın diye büyütüyorsunuz. Derin haz duygularını incelikle ele alabilsin ve pis, rezil eğlencelerinin içinde yuvarlana bilsin diye, ölesiye çalışıp bitkin düşüyorsunuz. Onun daha güçlü ve sert olması ve böylece dizginleri daha da sıkması için kendinizi zayıflatıyorsunuz. Hayvanların bile sezinleyemeyeceği ya da katlanamayacağı tüm bu kötülüklerden kurtulabilirsiniz. Bunun için kurtulmaya çabalamanız gerekmez, yalnızca kurtulmak istemeniz yeterli olacaktır. Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir. Onu itmenizi, ya da dengesini bozmanızı istemiyorum. Fakat yalnızca onu desteklemeyin; İşte o zaman, onun altından kaidesi çekilmiş bir colosse (Büyük, devasa heykel) gibi, tüm ağırlığıyla düşüp parçalandığını göreceksiniz…

               La Boetie nin “Gönüllü kulluk üzerine söylev” adlı eserinin ne zaman yazıldığına dair kesin bilgiler olmamasına karşın, Montaigne, düşünürün söylev’i 16-18 yaşlarında yazdığını belirtir. Fakat eser üzerinde yapılan incelemeler, eserde verilen bazı örneklerin ancak 1548 yılından sonra yazılmış olabileceği gibi, bu tarih itibarıyla üzerinde güncelleme yapılmış olma ihtimalini de göstermektedir. Ayrıca La Boetie nin 1549 yılında yaşanan ve yönetim tarafından şiddetle bastırılan, Gabelle ayaklanmasından etkilenmiş olabileceği de ileri sürülen fikirler arasındadır. Eserde doğrudan bahsedilmese’ de bu ayaklanmanın köylülerin hoşnutsuzluk protestosundan dolayı ortaya çıkmadığını, köylülerin tepkisini çeken şeyin iktidarın kendisi olduğunu belirterek, La Boetie nin, modern devlet aygıtını keşfettiğini ve bu temel üzerinden eleştirilerini yoğunlaştırdığı ileri sürülmektedir. La Boetie nin, hocası Anne du Bourg’un görüşlerinden etkilenme olasılığı da güçlü görülmektedir. (Boetie, 2008:9; Ayanoğulları, 2008: 279-280)   

Yukarıda Etienne de La Boetie’ nin Gönüllü kulluk üzerine söylev adlı 16. Yüzyıl Fransa’sında yazmış olduğu kitabında, İnsanların Tiranlara neden itaat ettiğini, hatta neden gönüllü olarak bu kulluğu sürdürdüklerini anlatan yüz küsur sahifelik eserinden, bir bölümünü alıntı yaparak, otoriteye itaat in, insan nezdinde, gönüllü kulluğa dayalı bir itaate nasıl dönüştüğü konusu, eserin ana eksenini oluşturduğunun, altını çizmeye çalıştığını ifade edebiliriz. La Boetie, bu durumun sorumlusunun Tiranlar değil ona gönüllü kulluk eden insanlar olduğunu söyler. İnsanların nasıl olup da tek bir kişinin iktidarı altında kullaştığını anlamaya çalışırken “İki kişi tek kişiden çekinebilir; on kişinin de çekinmesi olandır. Fakat bin kişi, bir milyon kişi, bir kent, eğer kendilerini bir kişiye karşı koruyamıyorlarsa bu korkaklık değildir” yorumunu yapmıştır. Ayrıca La Boetie Söylev de iktidarın özünün ne olduğuna odaklanmış ve iktidarın halkı gönüllü kulluğa nasıl ikna ettiğini de incelemiştir.

İslam’ın inanç yapısında; ister Allaha rağmen, isterse Allah ile beraber, varlık âlemine, yasalar koyma, bunlar üzerinde belirleyici olma veya diliyle olmasa da yaptığı iş ve amellerle hüküm sahibi olduğunu iddia etme eylemi, kelimenin tam anlamıyla, yüce Allah’ın, Tevbe suresinin 31. Ayetinde buyurduğu şekliyle, bu Âlem üzerinde, “İlah”lık ve “Rab”lık,  iddiasında bulunmaktır ki, bu şekliyle yönetenlerin, bu sıfatların yegâne, tek sahibi olan yüce Allah’ın bu niteliklerini gasp edip, rol çalmaya çalıştıkları anlamına gelir. Bu da İlah ve Rab kavramının cahiliye hayatında ki anlam karşılığıdır.

Yönetenler veya iktidar açısından durum böyle iken, yönetilenler açısından da, itaat, kulluk, onları Râbb kabul edip, kulluk eder duruma düşmemek için, yalnızca Vahiy ve sünnetle kayıtlı, bir itaat söz konusu olmalıdır.

Esteîzü billah “Hüküm yalnız Allaha aittir. O yalnız kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din (yaşam biçimi/hayat tarzı) budur.” (YUSUF:12/40)

“De ki: Namazım, kulluğum, hayatım ve ölümüm, hiçbir ortağı olmayan, yalnızca âlemlerin Râbbi Allah içindir. Bana böyle olmam emredildi ve ben Müslümanların ilkiyim.” (EN’ÂM:6/162-163)

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir