15 Haz 25 - Paz 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Okumalardan Notlar > Muvâfakât Okumaları: “Teklifi Hükümler – MÜBAH – 4. Mesele” 

Muvâfakât Okumaları: “Teklifi Hükümler – MÜBAH – 4. Mesele” 

 Dördüncü Mesele (Konu)

“Mübah (yani yapılması dinen serbest olan şey) hakkında ‘bunda bir günah yoktur’ denildiğinde, bu ifade, üçüncü meselede geçen mübah kavramının iki anlamından sadece birini kapsar.”

Buradaki anlam, “yapılması ve terk edilmesi kişiye bırakılmıştır” şeklindeki anlamı ifade etmez.

 1. Deliller:

Biz bu iki anlamı ayırırken, şeriatın (İslam hukukunun) bu ayrımı gözettiğini gördüğümüz için böyle yaptık.

 Toplu olarak yapılmasına izin verilen mübah türü, gerçekten yapılması veya terk edilmesi kişiye bırakılmış olan türdür. Örneğin şu ayetlerde olduğu gibi:

   “Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza istediğiniz gibi yaklaşın.” (Bakara 223)

   “Orada olandan, dilediğiniz yerde bol bol yiyin.” (Bakara 35)

   “Şu şehre girin ve orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin.” (Bakara 58)

Bunlar, gerçekten kişinin tercihine bırakıldığı durumlardır. Aynı şekilde, doğrudan ve genel anlamda yapılan bazı emirler –eğer bu emir mübah kılmak için gelmişse– gerçek anlamda bir tercih sunar:

 “İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz.” (Maide 2)

 “Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın, Allah’ın lütfundan rızık arayın.” (Cuma 10)

 “Size verdiğimiz rızıkların temiz ve güzel olanlarından yiyin.” (Bakara 57)

Bu tür ayetlerde fiil serbest bırakılmıştır, kişi dilediğini seçebilir.

 Toplu olarak terk edilmesi istenen mübah türü ise böyle değildir. Şeriatta bu tür hakkında tercihe bırakıldığına dair açık bir ifade (nas) bulunmamaktadır. Aksine, bu tür şeyler hakkında ya hiç söz edilmemiştir (sükut), ya da tercih ihtimalini ortadan kaldıran ifadeler kullanılmıştır.

  Mesela dünya hayatının eleştirilmesi bağlamında “oyun ve eğlence” gibi isimlerle anılması gibi. Bu tarz ifadeler, aslında bu tür şeylerde gerçek bir tercih bulunmadığını ima eder.

Örneğin:

 “Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde seni ayakta bırakıp oraya yöneldiler.” (Cuma 11) – buradaki eğlence, mesela bir davul sesi olabilir.

 “İnsanlar arasında öyle kimseler vardır ki, boş sözlerle insanları Allah yolundan saptırır.” (Lokman 6)

 “Allah, sözlerin en güzelini indirmiştir.” (Zümer 23)

Bir hadiste de şöyle geçer: “Bütün eğlenceler batıldır.”

Bu tür ifadeler, tercihle bağdaşmaz. Eğer şeriat bazen bunlara izin verdiyse (mesela düğünde def çalmak gibi) veya hoşgörü gösterdiyse (bayramda mescitte eğlenceye izin verilmesi gibi), bu durum “Şâri’ (Kanun koyucu Allah veya Peygamber) sükut ettiğinde bu affedilmiş sayılır” hadisiyle açıklanır.

Dolayısıyla, “bunda günah yoktur” ifadesi, affedildiğini (hoş görüldüğünü) bildirir. Yani böyle şeyler ya doğrudan affedilmiştir ya da örfe göre affedilebilirdir.

 Sonuç:

“Mübah” kelimesinin “bunda bir günah yoktur” anlamındaki kullanımı bazen “yapılmasına ya da terk edilmesine izin verildiği” anlamını içerse de, esasen “bu işte bir günah yoktur” demektir.

Bir şeyin yapılmasına izin verilip verilmediği, fıkıhta şu tür meselelerle ilgilidir:

 “Vacip olan bir şeyi yapabilmek için gerekli olan şey de vacip midir?”

 “Bir şey emredildiyse, onun zıddı otomatik olarak haram mı olur?” gibi.

Gerçek anlamda tercihe bırakılmış olan durumlarda ise, “günah yoktur” anlamı elbette anlaşılır, ama asıl mesaj, kişiye bir serbestlik verildiğidir.

Buna bir örnek:

 “Kim hac veya umre yaparsa, Safa ile Merve arasında sa’y yapmasında bir sakınca yoktur.” (Bakara 158) – Bu vacip bir fiil.

 “Gönlü imanla dolu olduğu hâlde, zorla inkâra zorlanan kimse…” (Nahl 106) – Bu mendup bir fiile aykırı bir durumu anlatır.

Eğer “günah yoktur” ifadesi gerçekten tercih anlamı taşısaydı, vacip ya da menduba aykırı olması gerekmezdi. Ama görüyoruz ki, gerçekten tercih edilen fiiller bu şekilde anlatılmaz. Çünkü bir fiil vacip veya mendup ise, terkine izin verilmiş sayılamaz.

 2.

“Tercîh” (kişiye bırakma) ifadesi, o fiilin yapılması ya da terk edilmesinin eşit şekilde serbest olduğunu ve Şâri’in iki durumu da aynı gördüğünü ima eder.

“Günah yoktur” ifadesi ise sadece fiilin yapılması hâlinde bir günahın bulunmadığını belirtir. Yani bu fiile izin verilip verilmediği açık değildir.

Bu durumda Şâri’in bir kastı olabilir, ama bu kast ikinci dereceden bir kast olur. Tıpkı ruhsatlarda olduğu gibi. Ruhsatlar esas olarak zorluğu kaldırmak için verilmiştir.

Yani bir yerde “bunda bir sakınca/günah yoktur” denmişse, o şeyin gerçekten mübah olduğu söylenemez. Çünkü o fiil hem mübah olabilir, hem de mekruh olabilir. Çünkü mekruh bir fiil yapıldığında da bazen “günah yok” denebilir.

Bu yüzden deliller değerlendirilirken bu ayrım göz önünde tutulmalıdır.

 3.

Hakkında “günah yoktur” denilen bir şeyin gerçekten tercihe bırakılmış olmadığını gösteren üçüncü husus da şudur:

Eğer tercihe bırakılan bir şey, yapılması istenen bir şeye (mesela genel bir maslahat veya ibadet) hizmet ediyorsa, burada kişisel arzulara uymak durumu ortadan kalkar.

Tercihe bırakılmış konularda kişinin arzusu, Allah’ın asıl maksadına uygun olduğu sürece sorun oluşturmaz. Bu nedenle burada kişisel istekler zararlı görülmez, çünkü zaten ilahi maksada hizmet etmektedir.

Ama hakkında “günah yoktur” denilen şeyler, genelde kişisel arzulara uymanın örnekleridir ve çoğu zaman şeriatın genel amaçlarına aykırıdır.

Ancak eğer bu fiil çok az yapılırsa, sürekli olmazsa veya esasen istenen bir şeye hizmet ederse, o zaman bu “güçlük” kapsamında değerlendirilip hoşgörüyle karşılanmıştır.

Ama bu tür davranışlar yaygınlaşırsa ve alışkanlık haline gelirse, o zaman dinin genel amacına zarar verir.

Bu nedenle dinin genel yasaklayıcı tutumu bu tür durumlara karşı yerindedir.

Sonuç olarak, “bir günah yoktur” denilen şeylerin kişisel arzulara dayandığı ve şeriata aykırı olduğu açıktır. Bu nedenle bu fiiller, gerçekten tercihe bırakılmış olarak değerlendirilemez.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir