13 Ağu 25 - Çar 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Okumalardan Notlar > Muvâfakât Okumaları: “Teklifi Hükümler 10. Mesele” AFV MERTEBESİ

Muvâfakât Okumaları: “Teklifi Hükümler 10. Mesele” AFV MERTEBESİ

Helal ile haram arasında “afv” denilen bir mertebe vardır. Bu, hakkında açık hüküm bulunmayan, yani kanunda boşluk olan fiiller için kullanılır. Bu fiiller, klasik anlamda beş teklifî hüküm (farz, haram, mendup, mekruh, mubah) içine girmez. Genel olarak kural budur. Deliller şu şekildedir:

 1. Kasıt Olmayan Fiillerin Durumu

Teklifî hükümler, mükellefin fiillerine ancak niyet (kasıt) varsa uygulanır. Niyet yoksa hüküm de uygulanmaz. Yani bir fiil işlenmiş olsa bile, hakkında hükmün bağlanmaması onun “afv” kapsamında olduğunu, yani sorgulama olmayacağını gösterir.

 2. Afv ile İlgili Nasslar

Hz. Peygamber (sav) buyurdu:

  “Allah, yapılması gerekenleri farz kılmıştır, onları çiğnemeyin. Sınırlar koymuştur, onlara taşmayın. Bazı şeyler hakkında ise, unuttuğu için değil, size merhametinden dolayı susmuştur (afv). Onları da kurcalamayın.”

  Başka bir rivayette: “Onları kabul edin.”

İbn Abbas şöyle demiştir: “Resûlullah’ın ashabından daha hayırlı kimse görmedim. O’nun vefatına kadar Kur’an’da yer alan on üç mesele dışında soru sormadılar.” Bu sorular genelde faydalı ve gerekli konularla ilgiliydi.

 Yine İbn Abbas: “Kur’an’da hakkında hüküm verilmeyen şeyler Allah’ın bağışladığı şeylerdendir.” derdi.

 Ubeyd b. Ümeyr: “Allah helali helal, haramı haram kılmıştır. Hakkında sükût ettiği şeyler ise afvdır.” demiştir.

3. İctihad ve Soru Sorma Meselesi “Allah seni affetti. Onlara niçin izin verdin?” (Tevbe 43) ayetinde, hakkında nass bulunmayan ictihadî bir meseleye işaret edilir.

 Şeriatta ictihad hataları affedilmiştir. (Enfal 68)

 Hz. Peygamber (sav), hakkında hüküm inmeyen konularda çok soru sorulmasını hoş karşılamazdı. Çünkü bu konular aslen serbestlik (berâet-i asliye) kapsamına girerdi.

 “En büyük günah, haram olmayan bir şey hakkında soru sorup, bu yüzden onun haram kılınmasına sebep olmaktır.” hadisi buna delildir.

 Hz. Peygamber (sav), haccın her sene mi yapılacağı sorusuna cevap vermeyerek, vacip hale gelmesini engellemiştir.

 Maide 101 ayeti: “Ey iman edenler! Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın… Allah onları affetti.”

Beni İsrail’in inek kıssasında (Bakara 67), gereksiz sorular yüzünden hüküm zorlaşmıştır.

Sonuç

 Mükelleflerin fiillerinden, mahiyeti ve hükmü hakkında soru sorulması hoş karşılanmayan bir kısmı vardır.

 Bu tür fiiller “mafuvvun anh” yani affedilen, hükme bağlanmamış işlerdir.

 Afv mertebesi sabittir ve beş teklifî hüküm içine girmez.

FASIL

 “Mafuvvun Anh” (Af Kapsamına Giren Şeyler)

Bu tür fiillerin bir kısmı hakkında ittifak, bir kısmı hakkında ihtilaf vardır.

a) Hata ve Unutma

 Hata, unutma, gaflet sebebiyle yapılan fiillerde sorgulama yoktur.

 Bu fiiller, ister emir konusu, ister yasak konusu, ister serbest bırakılmış fiiller olsun fark etmez.

 Emir veya yasak olması durumunda bile sorumluluk için, hatırlama ve uygulama gücü şarttır. Bu şartlar hata, unutma, uyku, delilik, hayız vb. hâllerde bulunmaz.

b) İctihatta Yapılan Hatalar

 Kur’an’da buna örnek:

   “Allah seni affetsin! Onlara niçin izin verdin?” (Tevbe 43)

   “Eğer Allah’ın önceden hükmü olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük azap erişirdi.” (Enfal 68)

c) İkrah (Zorlama, Tehdit)

 Zorlama durumunda yapılan fiilde günah yoktur.

 Emir ve yasak geçerli sayılsa da, ikrah altında yapılan fiil veya terk, af kapsamındadır.

d) Ruhsatlar

Tüm ruhsatlar af kapsamına girer.

 Nasslar, ruhsatın uygulanmasında günah olmadığını ve kolaylık sağlandığını belirtir.

 Ruhsat mubahsa sorun yoktur; vacipse, tersinin yapılması af kapsamına girer.

 Örnek: Zaruret halinde murdar et yemenin vacip olması, yememenin af kapsamında olmasını gerektirir.

e) Tercih (Delil Çatışması Durumunda)

 İki delil çatıştığında ve telif mümkün değilse, biri tercih edilir.

 Tercih edilmeyen delilin gereği af kapsamına girer.

 Aksi hâlde iki zıt hükmün aynı anda istenmesi gerekir ki bu batıldır.

f) Ulaşmayan veya Hükmü Kalkan (Mensuh) Delil

Delil kendisine ulaşmamış kişiden sorumluluk kalkar.

 Sorumluluk için delilin ulaşması ve bilinmesi şarttır; aksi hâlde takat üstü yükümlülük olur.

g) Aynı Anda Gelen İki Hüküm

 İkisi birden uygulanamıyor ve telif de mümkün değilse, biri öne alınır; diğerinin gereği af kapsamına girer.

h) Hakkında Sükût Edilen Şeyler

Hüküm konulabilecek bir konuda susulmuşsa, bu o fiilin af kapsamında olduğuna işarettir.

 Önceki bölümdeki örnekler buna da uygundur.

Sonuç:

“Mafuvvun anh” kapsamına giren fiiller; hata, unutma, ictihad hataları, ikrah, ruhsat, delil çatışmasında tercih edilmeyen görüş, ulaşmayan delil, aynı anda gelen iki hükümden geri bırakılan, hakkında sükût edilen konulardır.

FASIL

Afv Mertebesini Kabul Etmeyenlerin İtirazlarının Cevabı

Afv mertebesini kabul etmeyenlerin ileri sürdüğü şüpheler şu şekilde özetlenebilir:

1. Mükellefiyetin Kapsamı

 İnsan fiilleri ya tamamen teklifî hükümler (beşli sistem: farz, haram, mendup, mekruh, mubah) içine girer ya da tamamen girmez.

 Tamamen giriyorsa yeni bir hüküm yoktur. Tamamen girmiyorsa, bazı durumlarda insanın hiçbir teklife tabi olmaması gerekir ki bu, “her durumda mükellefiyet” prensibine aykırıdır.

 Bu yüzden beşli hüküm sistemine ek bir hüküm bulunmadığı sonucuna varırlar.

2. Afv’ın Şer’î Hüküm Olmaması İddiası

Afv, şer’î bir hüküm değilse zaten dikkate alınmaz.

Afv “emir veya yasağa muhalefet hükmünün kaldırılması” anlamına gelir, bu da daha önce hükmü olan bir şeyin olması gerektiğini gösterir.

Afv uhrevîdir (ahirete dair), dünyevî değil.

 Şayet şer’î hüküm olsaydı, ya teklifî hükümlerden ya da vaz’î hükümlerden olurdu. Ancak her iki sınıf da beş tür ile sınırlıdır ve afv bunlar arasında yoktur.

3. Allah’ın Hükmü Dışında Kalan Vakalar Meselesi

“Bazı vakaların Allah’ın hükmü dışında kalması sahih midir?” konusu ihtilaflıdır.

 İspat için çelişkisiz delil gerekir; mevcut deliller ise çelişkilidir.

 Eğer konu delile değil, ictihada dayanıyorsa, usul kitaplarındaki delillerle reddedilir.

 Afv mertebesinin ispatı için sunulan deliller, onu beş hükmün dışına çıkarmayı gerektirmez; çünkü te’lif (uyumlu yorum) mümkündür.

 Ayrıca afv uhrevîdir ve olsa bile sadece Hz. Peygamber (sav) dönemiyle sınırlıdır.

 Afv olarak sayılan şeyler (hata, unutma, ikrah, güçlüğün kaldırılması) zaten beşli teklifî hüküm içine girer:

 İbaha (mübah) anlamında cevaz,

   Veya yapılan ihlalin sonucunda hak edilen zemm ve azabın kaldırılması.

Sonuç

Afv mertebesinin beş teklifî hükme ek bağımsız bir hüküm olduğu görüşü, bu yaklaşıma göre doğru değildir.

 Görünüşte ek gibi görünen durumlar, aslında beşli hüküm sisteminin içindedir.

 FASIL

– ‘Afv’ Mertebesinin Kurala Bağlanması Gerekliliği ve Yaklaşımlar

a) Uyumsuz Delile Göre Hareket Etme

1. Azimet (Kesin Delil) vs. Ruhsat (Kolaylık)

    Asli teklif (azimet) geçerliliğini korur, ruhsat deliline başvurmak da güvenilir bir delil üzerinden hareket etmektir.

    Örneğin, Ramazan’da kısa mesafeli bir yolculuk nedeniyle oruç bozulup da bu işlemin mübah olduğuna kanaat getirilip bozulması, keffaretsiz kabul edilir; aynı durum tevil (bilmediğinden dolayı başka biçimde yorumlama) yoluyla da geçerlidir (örneğin, sarhoşluk veren içkiyi “öyle değil zannıyla” içmek) —bunlar “afv” kapsamındadır.

2. İctihad Hatları ve Hatalı Uygulamalar

    Müctehidlerin hata ile uyguladıkları fiiller, niyetle değil, bilgi eksikliğinden dolayı “afv” kapsamında kabul edilir.

    Örneğin, Abdullah ibn Mesud’un mescidde oturması ya da Abdullah ibn Ravaha’nın yol ortasında “oturun” emrine uyması —Peygamber’in kasdi olmamasına rağmen emri yerine getirme gayretleri— benzer haller “afv” içinde değerlendirilir.

3. Tercih Durumu

    İki delil arasında tercih yapılırken ağır basan delil es geçilirse, bu tercihe uymak “afv” kapsamı dâhilindedir.

4. Zayıf veya Mensuh Delillerle Amel Etmek

    Nihâyetinde itimada uygun bir delil görülerek yapılan uygulama (örneğin zayıf rivayetlerle amel), “afv” kapsamındadır.

 b) Te’vil veya Bilgi Eksikliğinden Dolayı Delilden Sapma

 Cahilce Yaşanan Durumlar

Şarabın haram olduğunu bilmeyerek içmek ya da guslün farz olduğundan habersizce yıkanıp yıkanmamak gibi durumlar “afv” sayılır.

Ensar’ın zina ilişkisinde guslün sünnet oluşundan habersiz hareket etmeleri buna örnektir.

Rivayetlerle Delile Muhalefet

 Ümmet içindeki hata, unutma, ikrah durumunda oluşan işler affedilmiştir; bu hadis meselesi “afv” içindir.

Saygın Kişilerin Sürçmeleri

   Toplum içinde itibar sahibi kişilerin sürçmeleri affedilir; bu sahih bir tutumdur ve “afv” mahiyetindedir.

Şüphe Sebebiyle Haddin Düşürülmesi

Hadd için yeterli delil olup da şüphe varsa, bu şüphe galip geldiğinde “afv” geçerlidir; bu da bir te’vil şeklidir.

Yanlış/Yetersiz Te’vil Örnekleri

Maide 93 ayeti üzerinden yanlış yorumla içkiyi helal gören, ancak tevil yoluyla hataya düşen kişilere bu durumdan ötürü sorumluluk söz konusu değildir.

Özür Sahiplerinin Namaz Kılmaması

Müşterek örneklerdir; adet dönemlerindeki kadınların namaz kaza etme yükümlülüğü bulunmaması gibi, bilgi eksikliği veya yoruma dayalı uygulamalar “afv” kapsamındadır.

 c) Şari’in Sükûtu Üzerine Amel Etme

 Belirginlik Bulunmayan Konularda Aktiflik

 Sükut edilen (sessiz kalınan) hususlar, delil eksikliği anlamına gelir ve bu durum “afv” sayılır.

 Sükutun Yorumu

  1. Açıklığa rağmen ayrıntıya girip hüküm koymamak

  2. Câri gelen adetlere dayanmak (istishab)

  3. Şeriattan miras bilinen amellere bağlı kalmak (İbrahimî din sürekliliği)

  Örneğin:

Kur’an’daki “onların yiyecekleri sizin için helaldir” ayeti, bayram kurbanlarının yenmesine ses çıkarmamak insicamı içerir; yani, bu konudaki suskunluk “afv” ma’nasına gelir.

 Hacın detaylı kuralları gibi sosyal pratikler ya da Peygamber’in hayatındaki davranışların suskun kalınan yönleri – bunlar da “afv” kapsamında değerlendirilir.

 Cahiliye Uygulamalarının İslam’a Geçiş Süreci

   İçki, riba gibi cahili uygulamaların başlangıçta korunup, sonra nass ile haram kılınması —özellikle Maide 93 ayetiyle— geçici “afv” hâli sunar.

   Kureyş vs. İslâm hükümleri arasında devam eden bazı sosyal uygulamalar veya miras hesapları gibi, başlangıçta uygulanan ve sonra neshedilenler de “afv” kapsamına girer.

 Sonuç

“Afv” mertebesinin şeriatta var olduğu açık bir şekilde görülmektedir.

 Ancak, “afv” bir hüküm sayılmamalı; çünkü bu durum, herhangi bir amelî sorumluluk doğurmamakta, açıklama gerektirmemesi dolayısıyla bırakılması daha evladır.

 Neticede, doğruyu göstermesi açısından bağlılık yalnızca Allah’a mahsustur.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir