10 Mart eylemini nasıl gerçekleştirdim
7 Ekim’den bu yana İsrail tüm dünyanın desteği ile Gazze’nin her noktasını vuruyordu, özelde kendim olmak üzere tüm İslam dünyası korkunç bir acziyet yaşıyordu, kardeşlerimiz katledilirken hiçbir şey yapamamanın çaresizliğinden yaşadığımız mütevazi hayattan utanır haldeydik. Bir gece whatsapp mesajlarımı kontrol ederken
“İsrail için en büyük boykot; olanca hızıyla devam eden ticareti derhâl bitirmek, İsrail’i koruyan ABD ve NATO üslerini kapatmak ve Siyonistlerle diplomatik ilişkileri kesmektir!” demek için Türkiye’nin her yerinde ayağa kalkıyoruz!”
Sizde kendi bulunduğunuz il veya ilçede bize katılmak ister misiniz diye bir mesaj gördüm.
Hiç düşünmeden “Düzce bende kardeş” diye cevapladım.
Hafta sonları Düzce’de bulunduğum için Düzce’de bu program gerçekleştirecektim, o andan itibaren neler yapmam gerektiğini konusunda bir liste hazırladım. Adeta tek kişilik örgüt gibi çalışacaktım. Daha önce başörtüsü, savaşa hayır eylemlerine katılmıştık ama eylemi planlamak ve gerçekleştirmek çok farklıydı bir de yalnız olmanın tedirginliği vardı üzerimde.
Düzce’de bu konuyu paylaşabileceğim destek olmasını isteyebileceğim bir kişi vardı ve onu aradım, “10 Mart 2024 Pazar günü” Düzce’de Gazze için bir program planladığımı bana destek olmasını istedim.
“Ben üniversitede hocayım böyle bir eyleme katılmam ne kadar doğru olur?” dedi, çok şaşırmıştım, Gazze’de bir tek çocuğum bir damla gözyaşı bile hangi kariyere feda edilebilirdi! Çok üzülmüştüm ama Gazze’li, kardeşlerimizin yaşadığı yalnızlığın yanında bu bir hiç mesabesindedir diyerek daha sıkı çalışmaya başladım.
Bu arada afişlerin görselleri hazırlanmıştı, bunları basacak bir yer aramaya başladım, buldum da tüm Düzce’yi Cuma geceden afişleyecektim. Afişleri, dövizleri ve pankartları bastırdım.
Cuma akşam İstanbul’dan yola çıkarken içimde yalnızlığın hüznü, ilk kez eylem düzenleyecek olmanın tedirginliği vardı, yol boyunca yapacağım konuşmayı, Düzce’de nasıl bir tepki göreceğimi düşündüğümden yolun nasıl geçtiğini bile fark etmemişim.
21:30 gibi Düzce’deydim, yemek ve çocuklarla biraz vakit geçirdikten sonra lise bire giden oğlum Yusuf Yasir’le koli bandı, makas ve afişlerimizle sokaklara vurduk kendimizi, her otobüs durağını, her reklam panosuna afişlerimizi yapıştırdık, gece saat 02:30 olmuştu tatlı bir yorgunlukla eve döndük.
Sabah kahvaltısından önce çıkıp afişleri kontrol ettim yırtılmış veya sökülmüş olabilir mi diye? Hepsi yerli yerindeydi. Geriye sadece ses sistemi kalmıştı. Megafon alırım ya da bağırarak konuşuruz, diye düşünüyordum.
Whatsapp grubundan bir arkadaşın yönlendirmesi ile Mazlum kardeş aradı, Düzce bir yerde buluşup tanıştık, konuştuk, çeşitli istişarelerde bulunduk, yalnız başıma böyle bir işe giriştiğime çok şaşırdılar, “çok cesursunuz”, biz birkaç arkadaş katılırız dedi, çok mutlu olmuştum, ses sistemi ile ilgili bir arkadaşa yönlendirdi kiralama yaptık, hatta ücretin bir kısmını da o ödedi, çok mahcup olmuştum.
O gece sabah olmak bilmedi, kaç kişi gelecekti? tek başıma kalırsam nasıl olacaktı? Tek başıma da kalsam yapacağım diyordum, Gazze’li kardeşlerimizin yalnızlığını düşününce hiç dert değil, sen yapman gerekeni yap ne kaybedeceksin diyordum kendime.
Pazar sabah 11:00 sularında telefonum çaldı, kardeş ben Nihat, Düzce’de bir Gazze programınız varmış, kimsin hangi STK adına yapıyorsun? diye soruyordu.
STK yok.
Dernek? Dernek de yok.
Parti? Parti de yok.
Vakıf? Vakıf da yok.
Sendika? Sendika da yok.
Ne var o zaman, kimle yapıyorsun? Kimsin? Diye ısrarla sorular soruyordu.
Ben Faruk Yeşil, tek başımayım, gelirseniz ikinci kişi siz olacaksınız dedim. Karşıdaki ses “Biz ailecek geleceğiz katılacağız, böyle bağımsız, bağlantısız olmanız çok hoşuma gitti, çok memnun oldum” dedi. Çok sevinmiştim, artık iki aile olmuştuk.
Kızım Zeynep’i çekim için, büyük oğlum Üsame’yi ortamın güvenliği ve sükûneti sağlaması konusunda görevlendirdim, herhangi bir şekilde bir kargaşaya izin vermemesi konusunda sıkıca tembihledim. Eylem sürecinde en büyük destekçim en küçük oğlum Yusuf’tu, basın bildirisini okumayı da son dakika o üstlendi.
Bir saat önce eylem alanındaydık, etrafı kolaçan ettik kimsecikler yoktu, pankart ve dövizleri getirdik namazı beklemeye koyulduk, gelip giden yoktu. Çocuklar baba eylemci mi kiralasak diye şaka yapıyorlardı. Derken ses sistemini kiralayan arkadaş geldi hazırlıkları yaptık. Sonra Nihat beyler ailecek gelmişti, öğle namazına geçtik.
Namaz sonrası alanda hazırlıkları yaparken çıkan cemaate Filistin’le ilgili bir programımız var diye davet ettik ama camii cemaatinden bir kişinin bile katılmayışı hatta camiden kaçar gibi uzaklaşmalarını hala anlamış değilim.
Program için hazırlıklara başladık pankart, afiş ve dövizleri dağıtırken toplanan arkadaşlar çok gür sesle slogan atmaya başlamışlardı bile, Sloganlar belirlediğim sloganlar olması için arkadaşlarla görüştüm senkronizasyonu sağladık.
30 kişi kadar katılımcı birkaç tane sivil polis iki tane yerel basından birileri vardı.
Çok heyecanlıydım, kısa bir konuşma yaptım, temel olarak:
“Bugün Türkiye’nin birçok şehrinde “İsrail’le Ticarete Dur De” çağrısını yükseltmek, Türkiye’nin her yerinde eş zamanlı olarak farkındalık oluşturmak için ayağa kalkıyoruz. Düzce’den de bu çağrıya ses vermek istedik. Bu çığlığı, bu sesi büyütmek kirli işbirlikçileri ve onları kollayanları ifşa etmek istedik.
Filistin mücadelesini desteklemenin belirli kişi veya zümrelerin değil insan ve Müslüman olarak sorumluluk duygusu olan herkesin vazifesi” olduğunu vurgulayan bir konuşmaydı.
Sonra, basın açıklamasına geçtik, Yusuf’ta en az benim kadar heyecanlıydı ve metni vurgulayarak okudu.
Programı Nihat’ beyin, heyecanlı, duygusal konuşması ile nihayetlendirdik.
Programı tamamladığımız da insanlar etrafımızı çevirdiler bu böyle olmaz son anda haberimiz oldu önceden haberimiz olsa duyururduk dediler, bunun tekrarını yapalım duyururuz, önceden haberimiz olsun afişleri önceden bizimle de paylaş ki duyuralım diyorlardı. Telefonlarımızı paylaştık bir yerde oturup tanıştık. Daha önce eylem yapan STK’ların sadece “Kahrol İsrail” dediklerini, İsrail ile ticaretin kesilmesinin ilk kez dillendiriliyor olması karşılık bulmuştu. Bu konuda ısrarcı olmamız konusunda karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk.
İlk programımızı kazasız belasız tamamlamıştık, birçok eksiğimiz vardı hepsini not ettim bir daha ki sefere çok daha dikkatli olacaktım. Eşimden, çocuklardan ve katılımcılardan birçok eleştiri geldi, bunlar bana verilmiş ödüldü adeta, dikkatlice dinledim dersler çıkardım bir sonraki program için daha dikkatli olmamı sağladılar.
Rabbim hiç beklemediğimiz yerlerden nimetlenirmiş bereketlendirmişti. Hiçbir şey bizim gücümüzle kaim olmadığını bir kez daha müşahede etmiştim. Bir kez daha anlamıştım ki insan halis bir niyetle işe başlar ve sebat ederse, Allah’ın yardımı hiç ummadığı, hiç beklemediği noktalardan ulaşıyordu.
10 Mart 2024 – Düzce
Faruk Yeşil