Müslümanlar arasındaki kardeşlik atmosferi , bu dinin hayata geçirilmesi noktasında çok önemli bir etkendir. Ayni zamanda cemaat olarak yaşamanın da çimentosudur. Şimdi esas konuya girmeden önce “ kardeşlik” kavramı üzerinde kısaca durmak isterim.
Kardeşlik kavramını ikiye ayırabiliriz:
1. İnsan iradesinin müdahil olmadığı kardeşlik. Bu doğrudan doğruya kan bağı ile alakalı. Yani ayni anne- babadan doğan çocuklarda olduğu gibi. Malumunuz burada irade söz konusu değildir. Çünkü anne- babamızı biz seçmiyoruz ki. Dolayısıiyle bunun bize getireceği artı- eksi bir şey yoktur. Hatta anne veya babamızın Allah( cc) katında çok değerli olması bize bir katkıda bulunmaz. Nuh( as) ile oğlunun durumu gibi. Peygamberimiz( as) da bir gün kızı Hz.Fatıma’ya “Ey Muhammed kızı Fatıma ; babanın peygamber olması sakın seni tembelliğe sevketmesin, Allah’tan canını satın al” diye uyarmıştır.
2.İnsan iradesinin müdahil olduğu kardeşlik . Bizi asıl ilgilendiren budur .Bu kardeşlik yalnız ve yalnız inançla, akideyle alakalıdır. Bakınız Rabbimiz ne buyuruyor:
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete kavuşasınız”(Hucurat,49/10).
Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi toprak parçasında yaşarsa yaşasın, hangi anne- babadan dünyaya gelirse gelsin ,eğer mü’min iseler, yani iman etmişlerse bir başka ifadeyle ayni akideye bağlı iseler onlar kardeştirler. Şu İslam’ın evrensel boyutuna bakar mısınız! İnsan kaynaklı hiç bir düşüncede, ideolojide böyle bir bakış tarzı bulamazsınız. Gerçekten bizim dinimiz çok güzeldir, mükemmeldir, yeter ki üzerimizdeki nimetin kıymetini bilip gereğini yerine getirelim.
Şimdi kardeşlik bağının tesisi ve önemine binaen bazı ayet ve hadisleri verdikten sonra, kardeşlik bağının zirveye ulaşması ile ilgili İslâm tarihinden iki anekdot takdim ederek, belki de insanlık tarihinde hiç bu kadar ulvi bir noktaya yükselmemiş (Şüphesiz ki Rabbimiz en doğrusunu bilir) olan Ensar- Muhacir kardeşliğinden bahsetmek istiyorum.
“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakınınız. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayınız. Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı! İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeleri çok kabul edendir. Çok merhametlidir”(Hucurat,12).
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hainlik yapmaz, ona yalan söylemez, onu yüzüstü bırakmaz.
Müslümanın ırzı, malı, canı saygındır ona dokunulamaz. Bir müslümanın kardeşini hakir görmesi ona kötülük olarak yeter. Sizden biriniz kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe gerçek mü’min olamaz. Kim bir müslümanın ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz”(Buharî,Müslim).
Şimdi sizleri, bin bir meşakkate katlanarak hakkı bulmak için ta uzaklardan kalkıp yola koyulan peygamberimizin “Selman ,bizdendir, ehli beyittendir” diyerek taltif ettiği mümtaz sahabe Selman’ı Farisi ile baş başa bırakmak istiyorum:
“ …Bir gün Medine’de mescitte sahabelerlerle beraber otururken kendisine nesebi sorulduğunda “Selman İbn İslâm “ diyor ve şunu ekliyor, ”Ben Müslüman olduktan sonra hiç başka bir kimlik aramadım”. Sağında oturan Hz. Ömer ( ra)’ da “Hattaboğlu Ömer demiyor, Ömer İbn İslâm ve Selman’ın kardeşi” diyor (Tecrid- i Sarih Tercümesi,3/18-24). İşte İslâm budur, müslüman budur. Elhamdülillah…
Takdim etmek istediğim bir diğer anektod da, annesinin kendisine “Saltanat desen bizde, zenginlik desen bizde, o fakirlerde ne buldun da onları bize tercih ettin “ sözüne “Anne sizde olmayanı ( ki bu La ilahe illallahtır) orada buldum” diyen Abduddar oğullarının en yakışıklı, en temiz giyineni, sonra da Uhud savaşında şehitlik mertebesine ulaştıktan sonra defin sırasında üzerini örtecek yeterli bir örtü bulunamayan, Rasûlullah efendimizin direktifi ile ayakları otlarla örtülen, peygamberimizin İslam’ı tebliğ için Medine’ye gönderdiği ve orada çok başarılı hizmetlerde bulunan güzide insan Mus’ab bin Umeyr ile ilgili. Evet Mus’ab bin Umeyr, Bedir savaşında esir düşen kan bağı kardeşini tutan müslümana şöyle diyor:
“ Kardeşim onu sıkı tut , çünkü annesi çok zengindir. Halbuki onun annesi kendi annesidir. Kan bağı kardeşi Mus’ab’a şöyle diyor :” Ben senin kardeşin değil miyim, sen ona kardeşim diyorsun”. Mus’ab ona ne dese iyi!” Hayır benim kardeşim seni tutandır” . Annesinden yeterli miktarda fidye geldikten sonra kan bağı kardeşi serbest bırakılıyor. Kendisine haydi gidebilirsin deniliyor. O da ben gitmiyorum diyor. Niçin gitmediği sorulduğunda, ben müslümanım diyor. Ne zaman Müslüman olduğu sorusuna ise Mus’ab’ın: “ Benim kardeşim sen değil, seni tutandır” sözü beni o kadar etkiledi ki kalbimde bazı değişiklikler hissetmeye başladım ve müslüman oldum , diyor. Peki niçin bunu o zaman söylemedin sorusuna “İstedim ki annemin imkanları müslümanlar tarafına geçsin”. (İbn Hişam,Siretü’n-Nevebiyye,11). Allahüekber…
Değerli kardeşlerim, bunları size bilgi olsun diye yazmıyorum. Bir tarih dersi de anlatmıyorum. Müslümanın haleti ruhiyesini anlamaya, anlatmaya çalışıyorum.
Müslümanım demek koordinatlarını müslüman tarafında belirlemek demektir. Hangi tarafta olduğunu kesin çizgilerle ortaya koymak demektir. Eski yolu bırakıp yeni yolun çok değerli yolcuları ile hem hâl olup hayata bu perspektiften bakarak , hayatı en küçüğünden en büyüğüne kadar buna göre dizayn etmek demektir…
Şimdi gelelim sadete:
Önce yolumuzu, kafamızı ve kalbimizi aydınlatan ayeti verelim.
“Onlardan evvel Medine’yi iman ve yurt evi edinenler varya, işte onlar kendilerine hicret edenleri severler ve bunlara verilen şeylerden dolayı kalplerinde bir çekememezlik duymazlar. Kendileri fakirlik içinde bulunsalar dahi onları kendi öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarını bulanların ta kendileridir”(Haşr,9).
Medine’yi iman ve yurt evi edinenler ayette belirtildiği gibi Rabbimizin övgüsüne mazhar olmuş, ”Ensar” lakabıyla şereflenmiş, başta sevgili peygamberimiz olmak üzere Medine’ye hicret eden muhacirleri bağrına basan Evs ve Hazrec kabilesinden müslüman olan mümtaz şahsiyetler… Peki muhacirler kim? Bunlar da inançları uğruna , Mekke’de her türlü eziyet ve işkenceye katlanan, sonra da inançlarını hayata geçirmek ve yalnız Rablerinin rızasını kazanmak için yaklaşık 450 km. lik yolu her türlü meşakkatlerine göğüs gererek,
Mekke’de evini barkını, malını mülkünü, işini gücünü bırakıp sadece inancını Medine’ye taşıyan başta peygamberimiz olmak üzere peyderpey Medine’ye göç eden bir başka güzide insanlar…
Evet Medine bir iman ve yurt evidir. İmanın neşvünema bulduğu yerdir. İman sadece kalpte hapsedilen bir şey değil, mutlaka salih amelle ispatlanması gereken çok önemli bir umdedir. Bunun için de bir toprak parçasına ihtiyacımız vardır. Bir başka ifadeyle toprak parçası, oyun ve eğlence için değil, imanın hayata yansıyacağı ve buna göre hayatın dizayn edileceği bir yer olmalıdır. Onun için buradaki sıralamayı çok önemsiyorum. Yani önce iman evi sonra da yurt evi. Bir başka ifadeyle mekandan önce iman işin olmazsa olmazıdır. Daha öncede belirttiğim gibi,
Medine’yi iman ve yurt evi edinenler “Ensar” ismiyle, Mekke’den Medine’ye göçenler de “Muhacir” ismiyle şerefyap bulmuşlardır. Ensar, kendilerine gelen muhacirleri daha önce hiç tanımadıkları halde onlara kucak açmışlar, evlerinde misafir etmişler, onları sevmişler, kendileri ihtiyaç içinde olsalar dahi onları kendilerine tercih etmişler, her şeylerini onlarla paylaşma yarışına girmişler ve böylece daha önce de ifade ettiğim gibi insanlık tarihinde vukû bulmayan, belki de vukû bulmayacak olan bir kardeşlik timsali (Allah’u alem) ortaya koymuşlardır. Bu söylediklerimizin daha iyi anlaşılması için size bir örnek vermek istiyorum:
“Hz. Peygamber( sav), ensardan olan Sa’d bin Rebî ile muhacirlerden olan Abdurrahman bin Avf’ı kardeş kıldı. Sa’d bin Rebî maddi olarak çok zengindi ve iki kadınla evliydi. Bunun üzerine Sa’d, kardeşi kılınan Abdurrahman b. Avf’a malını bölüşmeyi ve kadınlarından birisini boşayıp kendisi ile evlendirmeyi teklif etti. Ancak Abdurrahman b.Avf; Allah malını da, eşini de sana mübarek kılsın. Ben ticaretten anlayan bir kişiyim. Sen bana Medine’nin ticaret yerini göster “ dedi (Menakıb,64;Buharî,Nikah,7;Tirmiz’i,el-Birr,22).
Artık sözün bittiği yerdeyiz. Bu iki mümtaz sahabedeki karakteri ve inancı ; inancın hayata yansımasını görüyor musunuz!…
Selâm ve muhabbetle,
Harun Polat 30 Tem 2025
PEYGAMBERLERİN VE ŞEHİTLERİN GIPTA ETTİĞİ KARDEŞLİK
Hz. Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine göre bir gün Allah Rasûlü etrafında bulunan sahabilerine şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kulları arasında öyleleri var ki, peygamber ve şehit değildirler, ama kıyamet günü Allah katındaki mevkilerinden dolayı peygamberler ve şehitler onlara imrenirler.” Sahabiden bazıları “Ya Rasûlallah, onlar kim? Bize haber verir misin?” dediler. Allah Rasûlü “Onlar, aralarında alıp verdikleri bir mal ve akrabalık olmadığı halde sırf Allah için birbirlerini sevenlerdir. Vallahi onların yüzleri nurdur ve kendileri nur üzerindedirler. İnsanlar korktuğu zaman onlar korkmaz, insanlar üzüldüğünde onlar üzülmezler.” buyurdu ve “Haberiniz olsun, Allah’ın sevgili kullarına korku yok, onlar üzülecek de değillerdir.”[1]âyetini okudu