31 Tem 25 - Per 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > HaberYorum > Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 10-Yunus Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 10-Yunus Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış; Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)

10-Cevdet Paşa meali – Yunus Suresi

Mekke’de nazil olmuş 109 ayettir.

Rahmet ve inayet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım.

1- Ben her şeyi gören Allah’ım Bunlar hikmet ile dolu bulunan kitabın ayetleridir.

2- Bizim onlardan bir ricale, (yetki sahipleri) “nâsı azabımızla korkut ve müminlere rableri indinde (katında) sadâkatlarının mükâfatı ile tebşir (müjde) et” diye vahiy etmemizde şayan-ı taaccüp (şaşılacak) ne vardır ki, kâfirler, “bu aşikâr bir sihirdir” dediler.

3- Rabbiniz O Allah’tır ki, gökleri ve yeri altı günde halk (yaratma) etti. Sonra arş üzerine istiva buyurdu. Her şeyi tedbir (tasarruf, yönetme) eder. Onun izni olmadan bir şefaatçi yoktur. İşte rabbiniz böyle olan Allah’tır. Ona ibadet edin. Tezekkür (hatırlama, aklına getirme) edip düşünmez misiniz?

4- Cümlenizin mercii (varacak yer) Odur. Allah hak olarak vaat etti ki, halıkı (yaratma) ibtidaen (baştan) yaratır. Sonra iman eden ve salih amel işleyenleri adaletiyle mükâfat etmek üzere diriltir. Kafirlere küfürleri için kaynar irinden meşrub (içecek) ve elemli azap vardır.

5- Güneşi ziya ve ayı nur kılan ve senelerin sayılarını bilesiniz için, kamere (ay) bir takım menziller takdir eden Odur. Allah bunları hak olarak yarattı. Allah bilen ve anlayan kavim için ayetlerini tafsil (açıklama) eder.

6- Gece ile gündüzün ihtilafında, Allah’ın göklerde ve yerde halk (yaratma) eylediği şeylerde muttakiler için ayetler vardır.

7- Bize mülaki (kavuşmak) ümit etmeyen, dünya hayatı ile mutmain ve razı olan ve ayetlerimizden gafil bulunanların

8- Kazandıkları günahları sebebiyle girecekleri yer cehennemdir.

9- İman ile salih amel işleyenleri rableri, ağaçlar altından sular akan nimetlerle türlü cennetlere hidayet eyler.

10- Onların o cennetlerde duaları: “Ya Rabbi! Seni tesbih ve tenzih eyleriz” ve birbirlerine tahiyatları (selamları): İslam ve son sözleri de, âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’ya hamddır.

11- Eğer Allah nâsa hayrı itada (verme, verilme) isticali (acele, çabuk) kadar şerri itada istical etse idi, haklarında helak hükmü cari olurdu. Haşrı (dirilme) inkâr ve bize mülaki (kavuşma) olacaklarını ümit etmeyenleri, kendi tuğyanlarında sergerdan (şaşırmış, şaşkın) bırakırız.

12- İnsana bir zarar hâsıl olsa yattığı, oturduğu ve ayakta durduğu halde bize dua eder. O zararı ondan izale (giderme) eylediğimiz zaman, duçar olduğu zararın defi için bize dua etmemiş gibi geçer gider. Müsriflere işledikleri böylece tezyin (süslü) kılındı.

13- Nefislerine zulüm eyledikleri ve onlara mucizat (mucizeler) ile resulleri gelip onlara iman etmedikleri için, sizden evvel biz ne kadar kavimleri helak ettik. Biz mücrim kavmi böylece mucezat (cezalandırma) eyleriz.

14- Sonra da, ne yolda amel edeceğinizi görmek için sizi arzda onlara halef kıldık.

15- Onlara vazıh (açık) ve aşikâr ayetlerimiz tilavet (okunma) olunduğunda, mülakatımızı ümit etmeyenler: “Bize dinden başka bir Kur’an getir veyahut onu tebdil (değiştirme, değişme) et” dediler. Deki: “Onu kendi tarafımdan tebdil etmek benim hakkım değildir. Ben ancak bana vahiy olunana 3 olurum. Eğer rabbime asi olursam büyük günde onun indinden (katından, yanından) korkarım.

16- Deki: “Eğer Allah işitmemiş olsa idi, size Kur’an’ı tilavet ve tebliğ etmezdim. Hatta onu size bildirmezdim. Bundan evvel aranızda senelerce yaşadım. Teakkul (aklı kullanma) etmez misiniz?”

17- Allah üzerine yalan olarak iftira eden veyahut ayetlerini inkâr eyleyenden daha zalim kim vardır? Mücrimler (günahkârlar) felah bulmazlar.

18- Onlar Allah’tan gayrı kendilerine ne zarar ne de faydası olmayanlara ibadet ederler ve “bunlar Allah indinde (yanında, katında) bizim şefaatçilerimizdir” derler. Deki: “Göklerden ve yerde bilmediği şeyi, Allah’a öğretiyor musunuz? O sizin şerik eylediğiniz şeylerden münezzeh ve alidir.

19- İnsanlar bir tek ümmet idiler. Sonradan ihtilaf eylediler.  Eğer rabbinizden sebk (önceden) etmiş bir kelime olmasa idi, aralarında ihtilaf eyledikleri şey hakkında emri vaki cari olurdu.

20- “Ona rabbi tarafından bir mucize inse” derler. Deki: “Gaybı bilmek Allah’a mahsustur. Siz intizar (bekleme, bekleyiş) ediniz, ben de sizinle beraber intizar edenlerdenim.”

21- Ve nasa, onları mes (dokunma) eden zarardan sonra bir rahmet tattırır isek, derhal ayetlerimizde hileye başlarlar. Deki: “Mekirde (tuzak) Allah sizden süratlidir ve resullerimiz mekir ve hile eylediğinizi amel defterinize yazarlar.

22- Sizi kara ve denizde seyir ettiren Odur. Hatta gemiye binip güzel bir rüzgarla gittikleri zaman ferahlanırlar. Şiddetli rüzgâr gelip her taraftan dalgalar üstlerine hücum eylediğinde, gark (boğulma) olacaklarını zan ederler ve içten ihlaslı bir şekilde: “Eğer bizi bundan kurtarır isen sana şükür edenlerden oluruz” diye dua ederler.

23- Allah onları kurtarır. Derhal yeryüzünde bagir (haddi aşmak) hak azgınlık yaparlar. Ey insanlar! Sizin azgınlığınız nefsinizedir. Ve dünya hayatının metaıdır, sonra merciniz (varılacak yer) biziz. Size işlediğiniz şeylerden haber veririm.

24- Dünya hayatının misali, gökten indirdiğimiz su gibidir ki, toprakla ihtilat (temas etme, kavuşma) eylediğinde insanların ve hayvanların yedikleri otlar ve sebzeler çıkar. Arz süslenip ziyneti kemale geldiğinde ve sahipleri artık bunu elde ettik zan ettikleri bir zamanda, bir gece veya gündüz ona emrimiz gelip onu yokmuş gibi biçilmiş tarlaya döndürdük. Tefekkür eden kavim için ayetlerimizi böyle tafsil (açıklama) eyleriz.

25- Allah kullarını dar-us selama (huzur yeri) davet eder ve dilediğini de sıratı müstakime hidayet eyler.

26- İyilik edenlere iyilik ve ziyadesi de vardır. Onların yüzlerini zillet ve hakaret kaplamaz. Onlar orada muhalled (ebedi) olmak üzere cennet ehlidirler.

27- Seyyiat (günah) kazananlara, bir seyyienin (günah) cezası onun mislidir. Yüzlerini hakaret ve zillet örter. Onları Allah’tan muhafaza edecek yoktur. Yüzleri sanki karanlık geceden bir parça gibi simsiyah olur. Bunlar da cehennem ehli olup, orada ebedi kalırlar.

28- Onları kıyamet günü haşreder ve ve müşriklere: “Siz ve Allah’a şerik eyledikleriniz! Orada durunuz” deriz ve aralarını ayırırız. Şerik ettikleri şeyler onlara, “siz bize ibadet etmediniz.”

29- “Aramızda şahit olarak Allah kâfidir ki biz sizin bize taptığınızdan gafiller idik” derler.

30- Orada herkes evvelce gönderdiği ile iptila (imtihan, deneme) olunur. Ve hak Mevlaları olan Allah’a döndürülürler. Ve iftira eyledikleri şeyler de onlardan uzaklaşıp giderler.

31- Deki: “Gökten ve yerden sizi merzuk (rızıklandırma) eden kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden, ölüyü diriden çıkaran kimdir? Bütün işleri tedbir eden kimdir? Onlar, “Allah’tır” derler. Deki: “Ondan ittika (korkma, çekinme) etmez misiniz?

32- Hak olan rabbiniz, böyle olan Allah’tır. Haktan sonra ızlaldan (dalalete düşürme, azdırma) başka bir şey yoktur. Ne için haktan insiraf (geri dönme) edersiniz?

33- Fısk icra edenler üzerine rabbin hükmü böyle hak oldu. Çünkü onlar iman etmezler.

34- Deki: “Allah’a şerik (ortak) getirdiklerinizden halkı yoktan yaratan ve sonra iade eden var mı?” Deki: “Yoktan halkı yaratan ve sonra iade eden Allah’tır. Ona nasıl iftira edersiniz?”

35- Deki: “Şeriklerinizden hakka hidayet eden var mı?” Deki: “Hakka Allah hidayet eder. Hakka hidayet eden mi yoksa hidayet edemeyip kendi hidayete muhtaç olan mı uyulmaya layıktır?” Size ne oldu ki böyle yanlış hüküm edersiniz?

36- Onların ekserisi ancak zanna tabii olurlar. Zan ise haktan bir şey ifade etmez. Allah işledikleri şeylere alimdir.

37- Bu Kur’an onunla Allah’tan gayrısına iftira olunacak şey değildir. Velakin o kendinden evvel gelen kitapları tasdik tafsil (açıklama) eder. Ve Rabbülalemin tarafından olduğuna şüphe olmayan Kur’an’dır.

38- Kâfirler Kur’an’ı “Allah’a iftira etti mi?” derler. Deki: “Eğer sözünüzde sadik iseniz, Allah’tan başka istitaatınız (güç, kuvvet, kudret, takat)  olanları da davet ederek bunun misli bir sure getiriniz.

39- Belki onlar onu anlamayı ihata (kuşatma, sarma) edemedikleri ve tevili (yorumu) onlara gelmediği için tekzip (yalanlama) ederler. Onlardan evvel geçenler de böyle tekzip ettiler. Bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.            

40- Onlardan Kur’an’a iman eden ve iman etmeyen vardır. Ve rabbin müfsitleri (fesatçı, fitneci) herkesten iyi bilir.

41- Eğer seni tekzip (yalanlama) ederlerse deki: “Benim amelim banadır ve sizin ameliniz sizedir. Siz benim işlediğimden berisiniz, ben de sizin işlediklerinizden beriyim.

42- Onlardan seni dinler gibi olanlar vardır. Eğer teakkul (akletme) etmezler ise sağırlara sen ses işittirebilir misin?

43- Onlardan sana bakanlar vardır. Eğer görmezler ise körlere hidayet edebilir misin?

44- Allah insanlara bir şeyle zulüm etmez. Velakin insanlar kendi nefislerine zulüm ederler.

45- Onlar haşır eylediğimiz günde dünyada bir günün bir saati kalmışlar gibi olurlar. Birbirlerini tanırlar. Allah’a mülaki (kavuşma) olacaklarını tekzip (yalanlama) edenler, hüsrana duçar oldular ve hidayete erenler olmadılar.

46- Onlara vaat ettiğimiz azabın bazısını sana gösteririz veyahut seni vefat ettiririz. Her halde onların mercii (dönüşü) bizedir. Sonra işledikleri şeyler üzerine Allah şahittir.

47- Ve her ümmet için bir resul vardır. Resulleri geldiğinde onların arasında adaletle hüküm olunur. Ve kimseye zulüm olunmaz.

48- Ve kâfirler “eğer sözünüzde sadık iseniz bu vaat ettiğiniz kıyamet ne vakittir” derler.

49- Deki: “Ben nefsim için zarara ve nafia (fayda) malik değilim. Ancak Allah’ın istediği olur. Her ümmet için bir ecel vardır. Ecelleri geldiği zaman bir lahza takaddüm (öne geçme) ve tehir olunmaz.

50- Deki: “Ne bilirsiniz, belki Allah’ın azabı size gecede veya gündüzde gelir. Mücrimler ondan neyi istical (acele) ederler.

51- Sonra o azap gelince kâfirlere, “şimdi iman ettiniz mi? Siz buna istical (acele) ediyordunuz” denilir.

52- Sonra nefislerine zulüm edenlere, “bu muhalled (ebedi) azabı tadınız. Siz kendi kazandığınızın cezasından başka ceza ile olunur musunuz?” denilir.

53- “O azap veya o kıyamet hak mıdır?” diye senden sorarlar. Deki: “Evet. Rabbim hakkı için doğrudur. Ve siz Allah’ı, size azap etmekten aciz edemezsiniz.”

54- Eğer nefsine zulüm eden her bir kimse arzda bulunan şeylere malik ve sahip olsa, azabı gördüğü vakit onu feda eder ve nedametini (pişmanlık) gizlerdi. O zaman onların arasında adaletle hüküm olunur ve zulüm olunmazlar.

55- Ağah (haberli olmak) olun ki göklerde ve yerde olan Allah’ındır. Ve yine ağah olun ki Allah’ın vaadi haktır. Velakin ekserisi bunu bilmezler.

56- O diriltir ve öldürür ve ona rücu (dönme) edersiniz.

57- Ey insanlar! Size rabbinizden bir öğüt, kalplere şifa ve müminlere hidayet ve rahmet geldi.

58- Deki: “Allah’ın fazlı ve rahmeti ile bundan dolayı ferahlasınlar. O cemi (toplamak) ettiklerinden hayırlıdır.

59- Görmez misiniz ki Allah’ın size indirdiği rızıktan haram ve helal yaparlar. Deki: “Bunun için size Allah mı izin verdi? Yoksa Allah’a iftira mı edersiniz?”

60- Allah üzerine yalan olarak iftira edenlerin kıyamet günü hakkında zanları nedir? Allah insanlara kerem sahibidir. Velakin ekseri insanlar şükür etmezler.

61- Sen bir hal ve şanda olmazsan, Allah’tan telakki ile Kur’an’dan bir şey tilavet etmezsen, amelden bir amel işlemezsiniz ki, ona azim eylediğiniz zaman biz sizin üzerinizde görücü ve şahit oluruz. Ne yerde ve ne de gökte zerre kadar ve ondan küçük ve ondan büyük bir şey rabbinizden gizli kalmaz. Cümlesi kitabı mübinde yazılıdır.

62- Agâh (haberli) olun ki Allah’ın dostlarına korku yoktur ve mahzun dahi olmazlar.

63- O dostlar ki iman edip muhalefetten sakınırlar.

64- Onlara dünyada hayat, ahirette müjde vardır. Allah’ın kelamı için tebdil (değişme) yoktur. İşte bu büyük necat (kurtuluş) ve fevzdir (zafer, muzafferiyet). 

65- Onların sözleri seni mahzun etmesin. Bütün izzet ve büyüklük Allah’ın elindedir. O iştir ve bilir.

66- Agâh (haberli) olun ki göklerde ve yerde olan her şey Allah-u telanındır. Allah’tan gayrı ittihaz (edinme) eyledikleri şeriklere (ortaklar) ibadet edenler, neye ittiba (tabii olma) ederler? Onlar ancak zanna tabiilerdir ve ancak yalan söylerler.

67- O Allah’tır ki, onda istirahat edesiniz için geceyi, işlediklerinizi göresiniz diye gündüzü yarattı. Bunda işiten kavim için ayet vardır.

68- Kâfirler, “Allah evlat ittihaz (edinme) etti” dediler. Allah münezzehtir ve ganidir. Göklerde ve yerde olan her şey onundur. Sizin indinizde (katınızda, yanınızda) bunun için bir hüccet (delil) var mıdır? Yoksa Allah üzerine bilmediğiniz şeyi mi söylersiniz?

69- Deki: “Allah Teâlâ’ya yalan olarak iftira edenler felah bulmazlar.

70- Onların geçinmeleri dünyada muvakkat (geçici, az bir süre) bir istifadedir. Sonra mercileri (dönme, dönüş) bizedir. Sonra onlara küfürleri sebebiyle şiddetli azap tattırırız.

71- Onlara Nuh’un haberlerini oku. Nuh kavmine: “Ey kavmim! Benim sizin aranızdaki ikametim, Allah’ın ayetlerini tezkirim (hatırlatma), size ağır geldi ise, ben Allah Teâlâ’ya tevekkül ettim. Tedbirlerinizi ve şeriklerinizi toplayın sonra bana kastınız aşikâr olsun. Sonra bana mühlet vermeyerek aleyhime icra edin.  

72- Eğer bu davetimden iraz (yüz çevirme) ederseniz siz mutazarrır (zarara uğrama) olursunuz. Ben sizden ücret istemem. Benim ecrim Allah üzerinedir. Ben Müslümanlardan olmakla emir olundum.

73- Onu tekzip (yalanlama) ettiler. Nuh ve onunla beraber olanları gemi ile kurtardık ve kavme halef kıldık. Ve ayetlerimizi tekzip edenleri de gark ettik. İnzardan (korkutma, çekindirme) istifade etmeyenlerin akıbeti nasıl olduğunu gör.

74- Ondan sonra kavimlerine resuller gönderdik. Onlara mucizeler ile geldiler. O kavimler evvelce inkâr ettikleri şeye iman etmediler. Hadlerine tecavüz edenleri kalplerine bu şekilde mühür vurduk.

75- Onlardan sonra mucizatımızla Musa ve Harun’u Firavun ve cemaatine gönderdik. Onlara karşı büyüklük göstererek iman etmediler. Onlar mücrim (günahkâr) bir kavim idiler.

76- Tarafımızdan gelen hakka, “bu aşikâr bir sihirdir” dediler.

77- Musa: “Size gelen hakka sihir mi dersiniz? Bu sihir midir? Sihirbazlar felah bulmazlar” dedi.

78- Onlar: “Memlekette size büyüklük olması için bizi babamızı üzerinde bulduğumuz dinden çevirmek üzere mi geldiniz? Biz size iman edenlerden değiliz” dediler.

79- Firavun: “Ne kadar usta sihirbaz varsa bana getiriniz” dedi.

80- Sihirbazlar gelince Musa onlara, “atacak şeylerinizi atınız” dedi.

81- Onlar değnek ve iplerini attıklarında Musa, “sizin yaptığınız sihiri Allah batıl edecektir. Allah müfsitlerin (fesat, ifsat) amelini ıslah etmez” dedi.

82- “Eğer mücrimler (günahkârlar) ondan ikrah (iğrenme, tiksinme) etseler de, Allah emriyle hakkı yerine getirir” dedi.

83- Firavun ve cemaatlerinin kendilerine bir bela getirmesinden korkmakla beraber, kavminden ancak bir takım gençler iman ettiler. Çünkü Firavun Mısır’da cebbar (zorba) bir münkir (inkarcı) ve müsriflerden idi.

84- Musa: “Ey kavmim! Eğer Allah’a iman ettiniz ise Ona tevekkül edin” dedi.

85- Onlar da: “Allah’a tevekkül ettik. Ya rabbi bizi zalim kavme fitne kılma.”

86- “Ve rahmetinle bizi kâfir olan kavimden kurtar” dediler.

87- Biz Musa ve kardeşine: “Kavminiz için Mısır’da haneler yapınız, onları kıble edininiz ve namazınızı kılınız ve müminlere müjde ediniz” diye vahiy ettik.

88- Musa: “Ya rabbi! Sen Firavun ve cemaatine dünya hayatında ziynet ve mal verdin. Onlarla nası (insanlar) senin yolundan şaşırtmak isterler. Ya rabbi! Onların malları üzerine mahvını gönder ve kalplerine şiddet göster ki, acılı azabı görmeden iman etmezler” dedi.

89- Allah: “Duanız kabul olundu, istikamet ediniz, bilmeyenlerin yoluna tabii olmayınız” dedi.

90- Ben-i İsrail’i denizden geçirdik. Firavun ve askerleri zulüm ve teadi (düşmanlık) ile onları takip ettiler. Hatta Firavun gark olmak üzere iken, “iman ettim ki, Ben-i İsrail’in ona iman ettiğinden başka ilah yoktur ve ben Müslümanlardanım” dedi.

91- “Şimdi mi iman ediyorsun? Bundan evvel isyan ettin ve müfsitlerden idin.”

92- “Bugün senin cesedini denizden kurtaracağız ki, senden sonra olanlara ibret ola. Çünkü nasdan birçokları ayetlerimizden gafildir” denildi.

93- Biz Ben-i İsrail’i vadimizi tasdiken yerleştirdik ve onları helal ve iyi şeylerden rızıklandırdık. Onlar kendilerine ilim geldikçe ihtilaf ettiler. Rabbin kıyamet günü ihtilaf eyledikleri hususta aralarında hüküm eder.

94- Eğer sen sana inzal (inme, indirme) eylediğimiz Kur’an’da şekde isen, senden evvel kitabı okuyanlara sor. Muhakkak rabbinden sana hak olarak gelmiştir. Bunda şüphe edenlerden olma.

95- Ve Allah’ın ayetlerini tekzip (yalanlama) edenlerden de olma. O zaman ziyan edenlerden olursun.

96- Onların üzerlerine rabbin kelimesi hak olanlar iman etmezler. 

97- Eğer onlara bütün mucizeler gelse, elemli azabı görmedikçe iman etmezler.

98- Helak ettiğimiz karyelerden (yerleşim yerleri) hiçbir karye yoktur ki azabımız geldiği zaman iman edip, o imanda kendisine nafia (faydalı) olan ancak Yunus kavmi vardır. Onlar iman edince, onların üzerlerinden dünyada zillet ve rüsvalık azabını açtık ve ecelleri gelinceye kadar onları geçindirdik.

99- Eğer rabbin istese yeryüzünde olanların cümlesi birden iman ederlerdi. Sen insanların müminler olmalarından ikrah mı edersin?

100- Bir kimse ancak Allah’ın izniyle iman eder. Ve Allah mundar (kirli, pis) azabı akıllarını başlarına almayanlara gönderir.

101- Deki: “Göklerde ve yerde olan şeylere nazar (bakma) ediniz. İman etmeyecekleri mukadder (taktir edilmiş) olan kavme mucizeler ve peygamberler fayda vermez.

102- Müşriklerin intizarları (bekleme, bekleyiş) kendilerinden evvel geçen akvama (kavimler) gelen azap gibi azabın gelmesinedir. Deki: “Siz intizar ediniz ve ben de sizinle beraber intizar edenlerdenim.

103- Sonra resullerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Müminleri kurtarmak bizim üzerimize haktır.

104- Deki: “Ey insanlar! Eğer siz benim dinimden şekde iseniz, ben sizin Allah’tan gayrı ibadet eylediklerinize ibadet etmem. Velakin sizi vefat ettiren Allah’a ibadet eylerim. Ve ben de müminlerden olmakla emir olundum.

105- Ve bana veçhe (yüz) ki batıldan uzak ve hakka yakın olan dine kaim (devamlı, sabit) et ve müşriklerden olma diye emir olundu.

106- Ve Allah’tan başka sana zararı ve faydası olmayana dua etme. Eğer bunu yapar isen, o zaman zalimlerden olursun denildi.

107- Eğer Allah sana bir zarar isabet ettirir ise, onu ondan başka izale (giderme) edecek yoktur. Eğer sana hayır murat eylerse, onun fazlını ret eden bulunmaz. O fazıl kullarından dilediğine isabet eder. Allah Gafur-ur Rahimdir.

108- Deki: “Ey insanlar! Size rabbinizden hak din geldi. İhtida (hidayete erme) eden kendi nefsine ihtida eder. Dalalete düşen de kendi nefsine zarar verir. Ve ben sizin üzerinize muhafız değilim.

109- Sana vahiy olunana tabii ol. Hatta Allah hüküm edinceye kadar sabır et. Allah hüküm edenleri en sağlamıdır.   

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir