19 Ağu 25 - Sal 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Farkı Fark etmek: Sünnetullahı Doğru Anlamak

Farkı Fark etmek: Sünnetullahı Doğru Anlamak

            Sünnetullah, sözlükte takip edilen yol anlamına gelen “ sünnet” sözcüğü ile “Allah” lafza- i Celâli’nin birleştirilmesinden oluşmuş Kur’an’ı bir kavramdır. Allah Azze ve Celle’nin tüm evrene ve evren içindeki yarattığı her varlığa koyduğu kanun ve kurallar anlamına gelir. Bizim konumuz bu varlıklar âlemi içinde çok küçücük bir yer tutan insanlık alemi üzerinde sünnetullahın nasıl cereyan ettiğini anlamaya çalışmaktır.

             Öncelikle şunu ifade edelim ki sünnetullahı doğru anlamak Allah’a ( cc) kulluk noktasında çok önemli bir etkendir. Eğer bu doğru bir zemine oturtulamazsa, kul-Rab ilişkisi de düzgün gitmez, zarar görür. İhlâs kaybolur. İhlâsın olmadığı yerde sevgi ,saygı da olmaz .

Yaratılış amacı Rabbimizin razı olduğu düzeyde gerçekleşmez. Onun için hayati bir öneme sahiptir.  Sünnetullahı yakînen idrak edenler başına bir musibet geldiğinde (ölüm hadisesinde olduğu gibi ),bu nerden geldi, niçin geldi gibi şeytani vesvese taşıyan düşüncelerden uzak kalarak “ Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz”(Bakara,2/156) derler. Tam bir teslimiyet gösterirler. Bunun bir imtihan olduğunu dolayısiyle bu imtihanı başardığı takdirde derecesinin Allah( cc) katında daha çok yükseleceğinin şuurunda ve ümidinde olurlar.

                Şimdi sünnetullahı doğru anlamamıza vesile olan bazı ayetleri verelim. Öncelikle şunu ifade edelim ki Allah Azze ve Celle yarattığı hiç bir varlığa zulmetmez. Dolayısıyla insana da zulmetmez. Mutlak anlamda adalet sahibidir. Bu düşüncenin ışığında aşağıdaki ayetlere bir göz atalım:

               “…Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirmediği müddetçe Allah, onlarda bulunanı değiştirmez…”(Ra’d,13/11).

               “Allah kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Allah onları azgınlıklar içinde bırakır, bocalayıp dururlar “(A’raf,7/186).

“Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir (İbrahim,14/4).

   “…Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırdı. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez (Saff,61/5) .

   “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin.

Fakat Allah dilediğini hidayete erdirir. Çünkü hidayete erecek kalpleri en iyi O bilir (Kasas,28/56).

    “…Allah onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fâsıkları saptırır (Bakara,2/26).

      Bu ayetlerde genel olarak vurgulanan şudur: Allah Azze ve Celle peygamberleri vasıtasıyla hak ve batılı çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bundan sonra insan istediğini seçebilir, tabii ki sonucuna katlanmak kaydıyla. İlk hamle, ilk hareket insandan gelmektedir. Eğer doğru yolu yani hidayeti seçmişse Allah Azze ve Celle bu tercihini yaratır ve ona yardım eder, yok eğer bu tercihini sapıklıktan yana kullanırsa, onun için de sapıklığı yaratır. Bu sebeple kulun hiç bir bahanesi söz konusu olamaz. Suçu başka yerde ararsa, hele hele Allah’a isnat ederse (İblis: Ant olsun ki beni azdırmana karşılık… demişti) İblis’in mantığını taşır ve şeytan olur, dolayısıyla sapıklığı hak etmiş olur. Bu konuyu biraz daha açmak için aşağıdaki ayet- i kerime üzerinde bir nebze durmak istiyorum:

       “O, bir kısmına hidayet verdi, bir kısmına da sapıklık hak oldu. Muhakkak onlar

Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine veliler edindiler. Üstelik doğru yolu bulduklarını sanıyorlardı”

(Âraf,7/30).

   Buradaki anahtar sözcükler: “ verdi” ve “ sapıklık hak oldu” ifadeleridir. Daha öncede ifade ettiğim gibi merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz mutlak anlamda adalet sahibidir. Önce “ verdi” sözü üzerinde durmak istiyorum. Burada hidayeti hak etti şeklinde bir ifade kullanılmıyor.

Buradan anlıyoruz ki hiç bir kimse Allah( cc) dilemedikçe hidayete ulaşamaz. Zaten haddini bilen bir müslüman, Allah( cc) karşısında ben şunu hak ettim bunu hak ettim diyemez, dememelidir. Allah’ın lütuf ve ihsanını hiç bir zaman unutmamamız gerekir. En büyük nimet hidayettir. Gerçekten

bir insan, Allah’tan bir tek şey isteme hakkına sahip olsa hidayeti istemelidir. Bize düşen görev şükretmek ve üzerimize farz olan kulluk görevini en güzel şekilde ifa etmektir. İkinci anahtar ifade“ sapıklık hak oldu” ifadesi idi. Yani kendi ellerinin yaptığı yüzünden Allah( cc) onları saptıkları yerde bıraktı. Bir başka ifadeyle onlar bunu hak etti  demektir. Zaten ayetin son kısmında da bu durum açıklanıyor: Onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine veli edindiler. Onlara tâbi oldular. Onların gösterdikleri yolun kendileri için doğru yol olduklarını sandılar.

              Şimdi kavimlerin helâkı konusunda, sünnetullah üzerinde biraz durmak istiyorum. Kur’an’da Hud suresi (25-94.ayetler),Â’raf suresi (59-93.ayetler) ışığında Hz.Nuh’tan başlayıp ta Hz. Musa’ya kadar devam eden peygamberler kıssaları anlatılmaktadır. Bu kıssalarda peygamberler (hepsinin üzerine selât- ü selâm olsun) kavimlerine başta “Ey kavmim, Allah’a kulluk ediniz, sizin ondan başka ilâhınız yoktur” temel ilkesi başta olmak üzere İslam’ı en açık ve net bir şekilde tebliğ etmişler, bunun sonucunda insanlar inananlar ve inanmayanlar olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Bunlar arasında amansız bir mücadele başlamış ve nihayet Allah’ın yardımı devreye girmiş, inananlar kurtulmuş, inanmayanlar ise helak olmuşlardır. Süreç hep böyle işlemiştir. Bu vesileyle  de Nur suresi 55. ayetini hatırlatmadan geçemeyeceğim

             “Allah, içinizden, iman edip de salih amel işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkuların ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkar ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir”. Allah Azze ve Celle asla vaadinden dönmez, yeter ki biz gereğini yapalım… İşte Sünnetullah böyle işliyor.

               Dava adamları da aynen peygamberlerin yaptığı gibi, kendi kavimlerinin karşısına bu şekilde çıkmalı. İşte o zaman bir kavim içinde, hatta bir ev içinde iki grup insan söz konusu olacak, birisi inanıp kurtuluşa erecek, inanmayanlar ise helak olacaktır. İşte Gazze’ye de bu gözle bakılmalı. Her şeyden önce net bir tevhidi davet, sonra da bu davetin ışığında insanların ikiye ayrılması… Unutulmamalıdır ki bu kesin ayrılıştan sonra Allah’ın yardımı, yani sünnetullah vaki olmaktadır. Tabii ki orada büyük bir zûlum vardır. Biz her türlü imkânımızla mazlumun yanında yer alıp zalime karşı çıkmalıyız. Bu ayrı bir konu .

Fakat şunu da ifade etmek isterim ki kıyamet de Allah( cc)’ın bir sünnetidir yani Sünnetullah’tır. Her şeyde bir sona doğru gidiyoruz. Peygamberlik süreci biteli bindörtyüz küsur sene geçti . Belki de bu iş kıyametle sonlanacaktır(Şüphesiz Rabbimiz en doğrusunu bilir).

            Son söz:

             Mesele Allah’ın ( cc) yardımını almaya lâyık olmaktır. Başarının sırrı buradadır. Allah Azze ve Celle bir sivrisinekle Nemrut’u helak ettiği gibi fil ordusunu da ebabil kuşları ile helak etmiştir.

Peygamberler döneminde kavimleri bir tufanla, yakıcı rüzgârla helak ettiği gibi depremle de, bir sayha ile de helak etmiştir. Onun için Allah’a güven en büyük kuvvetimizdir.. Umudumuzun kaynağı budur.

Yeryüzünde tek başımıza kalsak bile bakış açımız budur, böyle olmalıdır. Mutlak anlamda galibiyet yalnız ve yalnız Allah’a ( cc) aittir ve dolayısıyla O’nun emrine tâbi olup  hayatını, düşüncesini, enerjisini ve nihayet her neyi varsa bu uğurda kullanmak ya da kullanmaya gayret göstermek bizim asıl görevimizdir .Velev ki bu uğurda canımızı versek bile galip olan yine bizleriz .Öyle değil mi ?

           Bakınız Rabbimiz ne buyuruyor:

            “Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını-Tevrat, İncil ve Kur’an’da söz verilmiş bir hak olarak- cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse yaptığınız alışverişe sevinin. Bu, en büyük saadettir”(Tevbe,9/111).

              Selâm ve muhabbetle,

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir