-Bir Entelektüel Krizin Hikâyesi-
Allan Bloom’un 1987’de yayımlanan eseri “The Closing of the American Mind”, Amerikan üniversitelerinin entelektüel yapısını ve gençliğin kültürel ufkunu derinlemesine sorgulayan çarpıcı bir analizdir. Kitap, yalnızca bir eğitim eleştirisi değil; modern Amerikan toplumunun değerler krizine dair kapsamlı bir teşhistir. Bloom, ABD’deki yükseköğretim kurumlarının öğrencileri entelektüel anlamda beslemek yerine yüzeyselleştirdiğini, böylece ülkenin düşünce hayatının giderek fakirleştiğini ileri sürer.
Bloom’un ilk gözlemi, Amerikan öğrencilerinin üniversiteye “boş bir sayfa” gibi geldikleridir. Avrupa’daki yaşıtlarının tarihî ve edebî gelenekle büyüdüğünü, dolayısıyla kültürel bir derinlik taşıdıklarını söyler. Buna karşılık Amerikan gençliği, aileden ve toplumdan güçlü bir kültürel miras alamamakta, üniversite eğitimi ise bu boşluğu doldurmakta yetersiz kalmaktadır. Kitapların yerini müzik almış, özellikle rock kültürü gençlerin duygu dünyasını yönlendiren başat unsur haline gelmiştir. Ancak bu yeni kültürel yönelim, ahlaki ve entelektüel gelişimden çok anlık haz ve isyanı beslemektedir.
Bloom’a göre üniversitelerin asli görevi, öğrencileri klasik metinlerle buluşturarak onları felsefi sorgulamaya açmaktır. Fakat modern eğitim sistemi, uzmanlaşmaya ve mesleki başarıya odaklandığı için edebiyat, felsefe ve sanat ikinci plana itilmiştir. Böylece öğrenciler, geniş bir kültürel perspektif geliştirmek yerine dar mesleki becerilerle yetinmektedir. Bu durum, “özgürleştirici eğitim” idealinin kaybı anlamına gelir.
Kitap, özellikle Nietzsche, Freud ve Weber gibi Alman düşünürlerin Amerikan entelektüel hayatındaki etkisini de vurgular. Bu etkiyle birlikte, mutlak ahlaki değerlerin yerine “görece değerler” kavramı yerleşmiştir. Bloom, bu değişimi nihilizme doğru bir kayış olarak yorumlar: artık iyilik ve kötülük nesnel ölçütlere göre değil, kişisel tercihlere göre tanımlanmaktadır. Bu da toplumda ortak bir değerler zemininin zayıflamasına yol açar.
1960’ların öğrenci hareketleri, Bloom’un teşhisine göre, üniversiteyi daha da zayıflatmıştır. Öğrencilerin taleplerine boyun eğen akademisyenler, bilimsel ve entelektüel standartları geri plana itmiş; ideolojik bağlılık, özgür tartışmanın yerine geçmiştir. Üniversite, düşünceyi özgürleştiren bir mekân olmaktan çıkıp, politik baskıların gölgesinde kimliksizleşmiştir.
Bloom’un temel tezi şudur: Amerika’daki entelektüel kriz, sadece eğitim kurumlarının sorunu değildir; toplumun bütününe sirayet eden kültürel ve ahlaki bir çöküşün göstergesidir. Aile kurumunun zayıflaması, dinin geri çekilişi, klasik edebiyatla bağların kopması ve değerlerin görecelileşmesi, gençlerin entelektüel gelişimini engellemektedir. Bu yüzden Amerikan aklı, yani toplumun düşünce ufku, giderek “kapanmaktadır”.
Eser, yayımlandığı dönemde büyük yankı uyandırmış ve modern eğitimin yönünü tartışmaya açmıştır. “The Closing of the American Mind”, bugün hâlâ hem Amerikan toplumunu hem de modern üniversite sistemini anlamak isteyenler için önemli bir başvuru kaynağıdır. Bloom’un keskin eleştirileri, çağdaş dünyada eğitim, kültür ve değerler üzerine süregelen tartışmalara canlılık katmaya devam etmektedir.
Kitabın Kısa Kısa Bölüm Özetleri
1. Boş Sayfa
Amerikan öğrencilerinin üniversiteye kültürel ve ruhsal derinlikten yoksun, “boş sayfa” gibi girdikleri anlatılır. Avrupa’daki öğrenciler edebiyat ve tarihî gelenekle büyürken, Amerikalılar bunlardan kopuktur. Aile, din ve değerler zayıfladığı için gençler anlam arayışında boşluk yaşar.
2. Kitaplar
Klasik edebiyatla erken yaşta tanışmayan gençlerin kültürel derinlikten yoksun kaldığı vurgulanır. Öğrenciler artık büyük edebî eserlerle bağ kuramamakta, kahramanlık ve iyilik kavramlarını anlamakta zorlanmaktadır. Bu durum, ahlaki pusulanın kaybolmasına yol açar.
3. Müzik
Kitapların yerini gençlerin hayatında müzik almıştır. Özellikle rock müzik, gençlerin duygusal dünyasına yön vermekte, aile, okul ve dinin önüne geçmektedir. Ancak bu müzik türü, daha çok haz ve isyanı teşvik ederek kültürel bir boşluk yaratır.
4. İlişkiler
Gençler bireysel kaygılara odaklıdır. Küresel sorunlara ilgisiz, ilişkilerinde ise yüzeysel ve faydacı bir tavırdadırlar. Boşanma ve aile dağılması, güvensizlik ve aidiyet eksikliğine yol açar. Cinsiyet rolleri ise feminizm ve cinsel devrimle yeniden tanımlanmış, fakat bu da kafa karışıklığı yaratmıştır.
5. Alman Bağlantısı
Amerikan düşünce hayatı, Nietzsche, Freud ve Weber gibi Alman düşünürlerin etkisiyle “değerler” kavramını benimsemiştir. Ahlaki mutlakların yerine görece değerler geçmiştir. Bu da nihilizm (değerlerin boşalması) eğilimini güçlendirmiştir.
6. İki Devrim ve İki Doğa Hali
Amerikan Devrimi özgürlük ve eşitliği hayata geçirirken, Fransız Devrimi sürekli tartışmalar doğurmuştur. Avrupa’da bireycilik ve eşitlik üzerine yoğun felsefi tartışmalar sürerken, Amerika pratik ve dengeli bir yol izlemiştir. Hobbes, Locke ve Rousseau’nun “doğa hali” kavramları karşılaştırılır.
7. Benlik
Modern çağda ruh kavramı yerini “benlik”e bırakmıştır. İnsan, artık kendini arzularıyla tanımlar. Rousseau’nun duygulara, Hobbes ve Locke’un ise bireysel çıkar ve arzulara dayalı benlik anlayışı, modern psikolojiyi şekillendirmiştir. Böylece ahlak, toplum yerine bireysel otantiklik üzerinden değerlendirilmeye başlanır.
8. Yaratıcılık
Rönesans’tan itibaren insanın yaratıcılığı, Tanrısal yaratımın yerine geçmiştir. Modern çağda sanatçılar, insanın en yüce örnekleri sayılır. Ancak “yaratıcılık” kavramı gündelik dilde aşırı tüketilmiş, anlamı boşalmıştır. Bu durum sanat ve bilimi de yüzeyselleştirmiştir.
9. Kültür
Kültür, insanın doğa ile toplum arasındaki gerilimi dengeleme çabasıdır. Rousseau ve Kant, kültürün arzular ile ahlakı uyumlu hâle getirdiğini söyler. Ancak modern çağda siyaset ve kültür ayrışmış, bireyler daha çok çıkar peşinde koşan fertlere indirgenmiştir.
10. Değerler
“İyi-kötü” kavramlarının yerini “değerler” almıştır. Nietzsche ve Weber’in etkisiyle modern dünyada dinin otoritesi zayıflamış, değerler görecelileşmiştir. Bu durum nihilizme kapı aralamış, modern insanı derin bir anlam krizine sürüklemiştir.
11. Solun Nietzsche’leşmesi ya da Tersi
Marx’ın etkisi azalmış, sol düşünce Nietzsche’nin tarihselcilik ve değer relativizmine kaymıştır. Devrim artık ilerleme aracı değil, kendi başına bir amaç hâline gelmiştir. Sol, ekonomi yerine kültür eleştirisine odaklanmış, bireysel irade ve yaratıcılık öne çıkmıştır.
12. Cahilliğimiz
Modern toplum, büyük varoluşsal soruları görmezden gelmektedir: özgürlük, Tanrı, eşitlik gibi. Eskiden trajik seçimler hayatları şekillendirirdi; bugün ise insanlar çatışmadan kaçınmayı seçiyor. Bu da yüzeyselleşmeye ve derin kültürel cehalete yol açmıştır.
13. Sokrates’in Savunması’ndan Heidegger’in Rektörlük Konuşmasına
Üniversiteler, sorgulayıcı felsefî geleneği kaybetmiştir. Asıl görevleri olan düşünceyi özgürleştirme işlevinden uzaklaşmışlardır. Sokrates’in sorgulayıcı tavrıyla Heidegger’in modern eleştirisi karşılaştırılır. Sonuç: üniversite, artık hakikati aramaktan çok mesleki eğitim vermektedir.
14. Altmışlı Yıllar
1960’larda üniversitelerde öğrenci hareketleri akademik standartları zayıflatmış, ideolojik baskılar öğretim üyelerini boyun eğmeye zorlamıştır. Eğitimde disiplin ve ciddiyet azalmış, yerine yüzeysel bir aktivizm ve ahlaki gösteriş geçmiştir.
15. Öğrenci ve Üniversite
Modern üniversite, “özgürleştirici eğitim” idealini kaybetmiştir. Aşırı uzmanlaşma, öğrencilerin insana dair bütünlüklü bir anlayış kazanmasını engellemiştir. Üniversite, artık kariyer odaklıdır; felsefe ve sanat ikinci plandadır. Bu da öğrencilerin entelektüel ufkunu daraltır.