Sanayi devrimi ne?
Neler getirdi neleri götürdü? Neleri değiştirdi?
Özü itibarıyla üretimin makinayla yapılmaya başlaması; seri üretim, aynı anda çok fazla üretim, dolayısıyla düşük maliyet ucuz üretim..
Ardından zorunlu değişimler gelir: Özel mülkiyet duygusu ve hukuku, sınıflı toplum, yoksulluğun derinleşmesi zenginliğin özelleşmesi..
Kentleşme, bireyselleşme, zorunlu eğitim, standart öğretim, yeni bilgi
biçimi, yeni değerler sistemi. Artan ve çeşitlenen uzmanlık, istediğin işte çalışma, kazancını istediğin gibi harcama. Bireysellik, özgürlük..
İlerleme, kalkınma, zenginlik, refah. Ticarileşen insan ilişkisi..
İktisadi yapının değişimiyle siyasalın, sosyalin, hukukun, laik temelde toplumsal örgütlenmenin yeniden düzenlemesi; devletin dönüşümü. Monarşilerin cumhuriyet ve demokrasiyle yer değiştirmesi..
Aynı gerekçelerle sanayileşmemiş toplumların hala geri kalmışlıkla, yobazlıkla, dindarlıkla, yoksullukla, yolsuzlukla, hukuksuzlukla.. suçlanması. Bu duruma düşürülenlerin sömürgeleşmesi..
Buraya kadar anlatımlarda reel durumu gösteriyor. Bu tarihsel dönüşümün kaçınılmaz sonucunu resmediyor. Tüm dünya milletleri bu tarihin içindeler…
Peki, tarihsel reel durumun başka bir izah tarzı yok mu? İnsanı, değerleri, bilgi biçimini değiştiren ne? Dolayısıyla insan insan, insan kurum, insan doğa, insan tanrı arasındaki ilişkiler neden rasyonelleşti, materyalistleşti? Böyle bir reel yapıda reforme edilen din söz konusuyken, her şeyi değiştiren esas değişimleri görmeyen dindarlar kendini mi avutuyor…
Modern/aydınlanmacı tarih anlatısına göre gerek avcı toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçişte, gerekse hayvancılık dâhil tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte
İnsan ilişkileri, ilişki biçimleri, bilgi sistemi, değer sistemi.. kendiliğinden değişiyor. Siyaset değişiyor. Sosyoloji hukuk idari yapı değişiyor.
Nasıl yani? Aynı anlatıyı kullanarak deriz ki
Avcı toplayıcı dönem toplumsal yaşamında, insanlar özgürdür. Güvenlik sorunu büyüktür. Zorunlu insan ihtiyaçlarını tek başına karşılamak durumundadır. Yazı yok, konuşma yok, konuşma dili yok. Mekan mağara, saklanılacak yer kovuklar..
Tarım toplumuna geçişte yerleşik hayat var. Üretim insana dayalı. Zanaat gelişiyor, üretim için, insani ihtiyaçlar için aletler, tüketim malları üretiliyor. Verimlilik artıyor, kazanç çoğalıyor. İhtiyaçların çeşitliliği artıyor, refah yükseliyor. Yazıya geçiş var. Hukuk oluşuyor. Devlet şekilleniyor. (asıl devrimin tarım devrimi olduğunu, sanayi devriminin onun ancak devamı olduğunu yazanlar çok).
Tarım toplumu/medeniyeti aşamasında mülkiyet duygusu gelişir. İki biçim söz konusu; ilki batıda olduğu gibi toprak sahibi aristokrat sınıf var, mülk bunların, bunların toprağında gerek yarıcı/kiracı serf, gerek köle olarak çalışan köle sınıfı.
İkincisi doğuda olduğu gibi özel mülkiyet yok, her şey hanedanın/devletin. Köylüler toprağı kullanım hakkına sahip üretici. Kullanım hakkı uzun süre bir ailede, zümrede kaldığında mülkiyetimsi dönüşüm olacak. Bu tarzda sınıflı toplum oluşmuyor. Devlet var, gerisi teferruat…
Bunca sözü bir şeye dikkat çekmek için ettik.
Tarım toplumunda yerleşik hayat var. Aile var. Ev var. Köylerde “mülkiyet” (kullanım hakkı) ‘ev’e ait. Ev, hem mülkiyeti ve hem de güvenliği sağlıyor. İlişkilerde bağımlılık oluşuyor. Dayanışma ve paylaşma söz konusu.
Hayvancılık farklı. Bunlar meslek icabı göçer toplum. Bunlarda ev yok ‘çadır.’ var. Çadır, ortak mülkiyeti veya mülkiyetsizliği temsil ediyor. Özgürlük, başına buyrukluk söz konusu.
Peki sanayi toplumunda ne oluyor? İnsan ilişkileri nasıl değişiyor? Değerler, bilgi biçimi neden değişiyor?
Bi kere işin içine özel mülkiyet giriyor. Toplum sınıflı topluma dönüşüyor, zenginlik çoğalıyor, yoksulluk derinleşiyor.. işin içinde makine var. Makine tarla, bahçe, hayvan gibi değil; cansız, nesne, madde. Bu makinayla kurulan ilişki insanı makinalaştıracak, yani materyalist yapacak. Çünkü karşıda ağaç yok, karşıda toprak yok, hayvan yok, makina var.
Sanayi toplumu mecburen kentli, nüfus artıyor, herkes kentte. Kentte karnını doyurmak için çalışma zorunluluğu var. Yoksulluk fazlasıyla derinleşiyor. Çoğunluk yoksullaşıyor. Sermaye sahipleri hem azınlık kalıyor, hem fahiş derecede zenginleşiyor. İnsan, mesleki bilgisini artırıyor, zorunlu eğitimi alıyor, tek başına yaşamayı seviyor. Bireyselleşiyor, özgürleşiyor, mecburen aileden kopuyor. Çünkü iktisadi şartlar bunu dayatıyor. Sosyalleşmek, hak aramak ve dayanışmak için sendikalaşıyor. Dernekleşiyor. Hobilere sahip oluyor. Bunlar bireye özgü kolektif faaliyetler ama başka bir tarz siyasi ve iktisadi ve hukuki ve değersel hareketler değil.. vs….
Yani, iktisadi koşullar değiştikçe sadece üretim sistemi değişmiyor, üretim araçları değişmiyor, zorunlu olarak çok şey değişiyor, insan metalaşıyor, değerler ve bilgi biçimi değişiyor, doğal olarak insani etkinlikler ve ilişkilerde değişiyor…
Demek isteriz ki!
Bizim Hakan Abinin tüm şikayetlerinin kaynağı burda. Toplumlar nelerden şikayetçiyse sorunun kaynağı burda.
Peki ne yapacağız? Tarım toplumuna, köye geri dönemeyiz. O aşama çoktan geçti, ayrıca tarih bu bağlamda geri gitmez. Kaldı ki hem artık dönecek bir köyümüz yok, köyler eski köyler değil, hem de tarım ve hayvancılık yapacak ‘kalıp-beceri-sabır’ bizde yok. Biz gitsek hanımlar çocuklar gitmez!. Herkes kentte.. herkes kentli, birey, yoksulda olsa özgür. Hazcı. Deist. Değersiz. Bi boka yaramaz ama makinanın kulu.
Doğal olarak ateizm, deizm, şirk, münafıklık gırla. Bunun devamında din yok. Yahut din başka bir din.. O gün geldi. Bilgi toplumu, veri yönetimi, yapay zekâ aşaması. Burda ya kıyamet kopar yahut şehirler helak olur iyiler yeryüzüne yeniden gelir…
Abiler! Dün adına konuşurken biz ne konuşuyoruz allasen! Neyin içinde yaşıyor, neye isyan ediyoruz, neyi talep ediyoruz?
Sorunun kaynağını bilmiyoruz, neler olup bittiğini anlamıyoruz, sonuçlara bakıp sızlanıyoruz! Bizimkisi gölge boksu yapar havayı dövmek!
Mevcut hal tam bir ifsad hal ise, burdan çıkış yolu nerde? Başka hal ne hal? O nerde?
İnsanlara boşuna kızıyoruz! İnançlı farklı değil ki! Çünkü herkes kuşatılmış, her taraftan esir alınmışlık var, başka türlü bir hayat yaşama seçenekleri yok.
N’apabilirler?
Hiç bir şey. Çünkü kalabalıktan, halktan, genel insanlıktan böyle bir şey beklenmez. Çünkü olmaz, Olabilemez.
Geriye kaldı? Müslüman denenler. Bir tek bunlar.
İyi de, baba bunlar başka tür bir hayat tarzı ortaya koydu, gösterdi, de mevcudun içinden çıktı mı?.. yooo. Mevcudun içinde müzelik çeşitlilik olarak bi kenarda tutuluyor!
Başka bir seçenek ortaya konsa, iş velayet ilişkisinin değişimi ile başlar, ki bu bir devrimdir, zorunlu olarak ardından beta ilişkisi/toplumu gelir. Bu yok ki!
Hudeybiyeyi anlatan abinin gaybi yardım müjdesine kavuşmayı mı bekliyoruz!
Bu mevzuu konuşmaya başlamadan din min konuşmak boş iş, çünkü “zavallı” üç beş kişi, kıyıda köşede unutulmuş be dışlanmış bazıları hariç müşteri bulamaz.. bulunamaz..
