05 Ara 25 - Cum 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Farkı Fark Etmek: Zandan Kaçınmak

Farkı Fark Etmek: Zandan Kaçınmak

          Yazıma, gönül-göz ve yol aydınlığımız olan Hucurat 12. ayeti ile başlamak istiyorum.

          “ Ey İman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun.

Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir “( Hucurat ,49/12).

          Bu ayet, bir müslüman cemaatin oluşmasında, büyüyüp – gelişmesinde bize çok önemli bilgiler, öğütler vermektedir.

Konumuz “ zan” olduğu için mezkur ayetin sadece ilk kısmı üzerinde durmaya çalışacağım. Esasen zan kelimesi ayette de zimnen belirtildiği gibi hüsnü zan ve suizan olmak üzere ikiye ayrılır. Bir başka ifadeyle bünyesinde, kullanılış yerine göre birbirine zıt iki durumu ihtiva eder. İşte bizim için asıl kaçınılması gereken konu suizandır.

Bu, ihtimaller üzerinden birini doğru kabul ederek bir sonuca gitmektir. Netice itibariyle bu da bir ihtimal olduğundan yanlış olma durumu söz konusu olabilir. Onun için bir şeyin arka planını iyi araştırmadan, anlamadan adım atmamak lazım. Bu sebeple mü’minler kendi aralarında yersiz, temelsiz, tahmine dayanan ve kuşkulara yol açabilecek düşünce ve davranışlardan uzak kalmalıdır. Bu suizan konusu, birbirini çok seven kişiler arasında zuhur ettiğinde yıkım ve tahribat o ölçüde büyük olur. Sahabelerle Rasûlullah( as) arasındaki bu sevgi bağı o kadar kuvvetliydi ki, bunun küçük bir sekteye uğraması tarafları son derece üzerdi. Şimdi sizlere zannî bir düşünceden kaynaklanan böyle bir olayı takdim ederek, bunun üzerinden bazı düşüncelerimi aktarmak istiyorum:

                 Mekke’nin fethinin hemen akabinde Huneyn ve Evtas muharebeleri olmuştu. Müslümanlar büyük bir ganimete sahip olmuşlardı. Bu savaşa Mekke’liler yani yeni müslüman olmuş olanlarla, henüz müslüman olmadıkları halde savaşa katılanlar bile vardı. Ganimetler taksim edilirken, Mekke’den katılanların kalplerini İslam’a ısındırmak için onlara ellişer- yüzer deve, koyun ve epeyce gümüş veriliyordu. Ömürlerini Rasûlullah( as)’ın yanında geçiren Ensar ve Muhacirlere ise dörder deve veriliyordu. Ensar’ın yaşlı ve söz sahibi olanların dışında bazı gençleri bu durumu yadırgadılar. ”Rasûlullah artık kendi kavmine kavuştu. Kılıçlarımızdan hala kanları damlayan, onların kılıçlarından da bizim kanlarımızın damladığı insanlara verilen ganimetlere bak, bize verilen ganimetlere bak” diyecek kadar ileri gitti bu gençler.

Bütün bu  konuşulanlar Rasûlullah( as)’ın kulağına kadar geldi. Rasûlullah( as) ,Ensar’ın reislerinden Sa’d b.Ubade( ra)’ye Ensar’ı bir yerde toplamasını söyledi. İçlerinde Ensar’dan başka kimsenin olup olmadığını öğrenen Rasûlullah( as) , Allah’a( cc) lâyıkı şekilde hamd ü senada bulunduktan sonra ”Ey Ensar cemaati! Sizin tarafınızdan söylenmiş olup,  bana haber verilen yersiz ve ağır sözlerin sebebi nedir? Bana karşı kalplerinizde niçin kırgınlık ve üzüntü duyuyorsunuz? Siz şöyle şöle mi söylediniz” dedi. Ensar’ın en yaşlı ve olgunları “Ya Rasûlullah, bizim söz sahibi ve görüş sahibi olanlarımız bir şey söylemediler, fakat yaşları küçük bazı gençlerimiz, Allah, Rasûlünü yargılasın. O bizi bırakıyor da Kureyşlilere ihsanda bulunuyor. Halbuki o Kureyşlilerin kanları hâlâ kılıçlarımızdan damlıyor” demişler. Bunun üzerine Rasûlullah( as)” Ben sizi dalalete düşmüş kişiler olarak bulmadım mı? Sizler yollarını şaşırmış kişilerken ben sizin yanınıza gelmedim mi? Allah’ın hidayeti benim vesilemle size erişmedi mi? Sizler birbirinize düşmanken, Allah kalplerinizi benim vesilemle birleştirip ısındırmadı mı” diye sordu.

           Ensar da” Ya Rasûlullah! Sen bizi karanlıklar içinde buldun. Allah bizi senin sayende nura, aydınlığa çıkardı. Sen bizi bir ateş çukurunun başında buldun, Allah bizi senin sayende doğru yola kavuşturdu. Biz Allah’ı Rab, İslam’ı  din, Muhammed’i de Resul olarak kabul etmiş bulunuyoruz. Ya Rasûlullah! Sen ne istersen yap. Allah ve Rasûlü’nün üzerimizdeki minnet ve nimetleri üstündür, Allah ve Rasûlüne minnettarız” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Rasulü: “ Ey Ensar cemaati! Siz benim sorularıma neden istediğim gibi cevap vermiyorsunuz?” dedi. Ensar “ Sana başka ne cevap verelim ya Rasûlullah, kavuşmuş olduğumuz bütün nimet ve ihsanlar Allah’ın ve Rasulünündür” dediler. Rasulullah ( as)’ da “ Vallahi siz isteseydiniz bana şöyle cevap verebilirdiniz:

Sen bize yalanlanmış olarak gelmiştin biz seni tasdik ettik, biz sana yardımcı olduk. Sen yurdundan sürülmüş olarak gelmiştin, biz seni bağrımıza bastık. Sen bize yoksul olarak gelmiştin biz sana kendimiz gibi baktık deseydiniz muhakkak ki doğru söylemiş ve benim tarafımdan da doğrulanmış olurdunuz. Ey Ensar cemaati! Sizleri sımsıkı bağlı bulunduğunuz Müslümanlığınıza ve sizin için ahirette hazırlanmış bulunan üstün mükafatlara havale edip, küfür çağına çok yakın olan yeni müslüman olmuş veya olmak üzere bulunan bir takım kimselerin kalplerini İslamiyete ısındırmak maksadıyla kendilerine dünyalık verdiğimden dolayı ne diye bana karşı kalplerinizde kırgınlık ve üzüntü duyuyorsunuz. Ey Ensar cemaati! Bir takım insanlar, aldıkları dünyalıklar, davarlar ve develerle çıkıp giderlerken, sizler Rasûlullah ile birlikte yurdunuza dönüp gitmeye razı değil misiniz? Vallahi sizin Rasûlullah ile birlikte dönüp gitmeniz, onların dünyalıklarla dönüp gitmesinden daha hayırlıdır” buyurdu.

Rasûlullah( as)  bu hususta bazı şeyler söyledikten sonra devamla ”Muhammed’in varlığı kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, eğer hicret fazileti olmasaydı, Yüce Allah( cc) bana muhacirlerden biri olmak ismini vermeseydi, Ensar’dan bir fert olmayı ister, Ensar’dan bir fert olurdum. Eğer bütün halk bir yol tutup gitse, Ensar da başka bir yola yönelse, hiç şüphesiz ben Ensar’ın yöneldiği yolu tutardım. Ey Allah’ım Ensar’ın oğullarına, onların oğullarının oğullarına rahmet et” buyurdu. Ensar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ıslattı. Resulullah( as) da onlarla birlikte ağladı. Ensar” Biz ganimet hissesi olarak Rasûlullah( as)’a  razıyız “ dediler.

              Gerçekten ne içli, ne duygu dolu sahneler… Buraya başka ne ekleyebiliriz ki…Artık sözün bittiği yerdeyiz. Sadece bir değerlendirme yaparak sözlerime son vermek istiyorum.

              Aslında bu taksim Ensar için en güzel bir taksimdi. Ya böyle yapmasaydı da ,Ensar’a yüzer deve ve çokça gümüş verseydi ve siz bunları alın, Medine’ye dönün, ben artık Mekke’de kalacağım, zaten burası benim eski memleketimdir ,doğup büyüdüğüm yerdir, vahye ilk muhatap olduğum  yeryüzünün en mukaddes yeridir deseydi; Ensar için daha mı iyi olurdu…Bizim buradan çıkarabileceğimiz en önemli sonuç şudur: Herhangi bir işte veya konuda meselenin iç yüzünü iyice araştırıp anlamadan nefsimize uyarak , zannî bir düşünceyle adım atmamak…Böyle bir problemin çözümünde Rasûlullah( as)’ın izlediği yolu iyi anlayarak hayatımıza uygulamak…Bu bizim için ayni zamanda bir inanç meselesidir  ve bu inanca  göre yürüme meselesidir…

               Selâm ve muhabbetle,

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir