Dünyevi Çıkar İçin Birleşen ZALİMLER/küffar…
Uhrevi kurtuluş ve dünyada izzet için birleşmesi gereken MÜSLİMLER…
”Selam, hidayete tâbi olanların üzerinedir.” (20/47)
”İyi bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (11/18)
Zulmü meslek edinmiş zalimler işlerini yapmakta (25/31) ve katletmeye devam etmektedirler, zira, heva-heveslerini ilah edinenler ve çarklarını-çıkarlarını korumak adına zulüm düzenlerini ayakta tutmak için ekini ve nesli ifsad etmekten asla geri durmazlar, durmayacaklardır ve bunda şaşılacak hiç bir şey yoktur.
Zalimlerin değişmeyen düşmanı Resullerdir(a.s) ve onların izlerini süren tevhid-adalet erleridir, insanlık tarihi boyunca tevhidin-merhametin-adaletin yaygınlaşması için cehd edenleri (3/21) katledenler Allah’ın ayetlerine küfreden inkârcı zalimlerdir.
Sebep bellidir, tevhid-adalet erleri zulüm düzenlerine itiraz ederler ve adil şahidlikleri ile zulümatın yıkılmasını-yok olmasını(30/58) ve yerine tevhidden neşet eden adaletin inşası için mallarını-canlarını ortaya koyarak mücadele ederler., bu gerçeği şirkin-küfrün-tuğyanın ortaya koyduğu/doğurduğu kaçınılmaz sonucu olan zalimlerin görmesi ve buna yönelik -çok yüzlülük dahil, her türlü söylem ve eylemi hayata taşıyarak ve sınırsız katliamları ile engel olmaya çalışmaları- tedbir almaları kendileri için hayati öneme sahiptir.
Hayır ile şer, hak ile bâtıl, tevhid ile şirk ve bunların müntesiplerinin mücadelesi sünnetullahın yansımasıdır. Dünya hayatının sistemi böyle kurulmuştur.”İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.” (25/31) Allah, ümmet düşmanlarından bahsetmektedir;”Onlar hep sizle savaşacak ve güç yetirebilirlerse sizi dininizden vazgeçirmek için uğraşacaklar” (2/217) Bu ayetlerden hareketle şirkin/küfrün ürettiği zalimler her daim müslümanlara engel olmaya çalışacak ve bunu başarmak için ümmet arasına fitne-fesat sokarak ve de birbirlerine hasım edip kırdıracak konuları tetikleyip kendi işlerini kolaylaştırmak isteyeceklerdir. Bunda şaşılacak hiçbir şey yoktur ve Firavun sembolünde olduğu gibi üzerlerine düşeni ve ellerinden geleni yapacaklardır, dinleri/yolları, çarkları, çıkarları, hazları bunu gerekli kılmaktadır, çünkü müslümanların hakimiyeti zalimlerin bütün edinimlerini yerle yeksan edeceğini çok iyi bilmektedirler.
Asıl şaşılacak ve endişelendirecek husus, müslümanların kendi elleri ürünü olan ve zalimlerin ekmeğine yağ süren yaşadıkları fitne, ayrışma ve dahası-kötüsü birbirlerini hasım görerek fiili mücadeleye/kamplaşmaya/savaşmaya ve de 4/93 ilahi uyarısına rağmen birbirlerini öldürmeye varan zillete düçar olmalarıdır.
Genelde yeryüzünde ve özelde Ümmet coğrafyasında; Arakan’dan Doğu Türkistan’a, Suriye’den Filistin’e, Yemen’den Mısır’a gözyaşların-kanların akıtıldığı ve zulümatın her yeri kuşattığı bir zaman dilimine şahidlik etmekteyiz, bütün küffar kendi ortak paydalarında birleşerek-yardımlaşarak müslümanlara kan kusturmaktadır ve her aracı kullanarak dibine kadar sömürmekte ve zihinleri işgal etmektedir.
ABD-BATI-ÇİN-RUSYA-SİYONİST ÇETE ve işbirlikçi yerel yönetimlerin (diktatör-sekülerist) eliyle ümmetin çocuklarına yönelik siyasal-ekonomik-kültürel bütün alanlarda kendi çarklarıyla uyumlu HAYATIN HER ALANINI kuşatacak yönlendirme-biçimlendirme ve bilfiil savaş hali yaşanmaktadır.
Ümmetin hali pürmelali ise bu yaşanıla gelen olumsuzlukların bir başka nedenidir; Ümmetin içinde kavmi-mezhebi-meşrebi asabiyelerin bir fitne olarak sürmesi ve dünyevileşmenin korkunç girdabında savrulmaları, Allah’a din öğretmeye kalkılan sapkınlıkların artması, hayatın tümüne (siyasal-sosyal-ekonomik) müdahil olmayan ve ritüellere indirgenmiş din tasavvurunun İSLAM zannedilmesi, selefler üzerinden ayrılıkların tetiklenmesi, ictihadi alana giren her ne varsa tolere edilebilir/edilmesi gereken ihtilafa açık olduğu gerçeği ve bunun da tefrikaya dönüştürülmemesi gerektiğinin göz ardı edilmesi, bâtıl-batılı kavramların-izm’lerin rüzgarına kapınılması ve çözümlere yönelik insan eli ürünü ideolojilerden meded umulan bulaşıcı ‘hastalığa’ düçar olunması, kardeşliği-yardımlaşmayı dinamitleyen tekfiri meslek edinmiş tekfirciliğin yaygınlaşma eğilimi göstermesi, en önemlisi ise Kur’an’ın mehcur bırakılarak ve inşa ettiği resullerin-resulullah’ın (a.s) mücadele azmini-çizgisini buradaya taşıma bilincinden-gayretinden uzaklaşılması, işte, ümmetin bu hali bütün zalimlerin ve Sisi gibi diktatörlerin işini kolaylaştırmakta ve olanca küstahlıklarıyla ümmetin çocuklarına zulmetmektedirler.
Vahyin uzaklaşın dediği her türlü pislikten uzaklaşarak ve kavmiyetci-mezhepci asabiyelerin girdabından arınarak ve de İslami üst kimliği söylemlerimize-eylemlerimize taşıyarak Allah’ın ipine/kitabına/dinine sarılmak zorundayız, işte o zaman Rahman’ın rahmet-nusret yağmurları üzerimize yağacak ve izzetli ümmetin ihtişamı ortaya çıkacaktır.
Mesele, firavunların ve zihinsel dölleri olan takipçilerinin neden zulmettiklerini dile getirmek değildir, mesele, müslümanların müslümanca akletmesi ve hayata müdahil olması gerektiğidir.
Müslümanların kendi değerlerine-ilkelerine mutlak güvenmesi ve sadakat ile hayata taşımaları gerektiği tartışmadan varestedir. ”Ey iman edenler, siz kendi nefislerinize (kendi durumunuza, kendi kulluğunuza) bakın. Siz doğru yola erişirseniz(sıratımüstagim üzre direnirseniz), sapan size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O size yaptıklarınızı haber verecektir.” (5-Mâide 105)
Mazlum toplumların, insani vicdanını yitirmemiş kesimlerin ve ümmet-i İslamın yeni bir dünya mümkündür diyerek kendi göbeğini kendilerinin kesmelerinden başka çare yoktur. Müslümanların öncülüğünde vicdanlarını bütünüyle yitirmemiş insanlık ailesi bunu başarmak zorundadır, Siyonist çetenin Gazze’ye yönelik vahşi saldırıları/soykırımı özeli dahil bütün zulümlerin karşısında durabilmek için meşru olan her yardımlaşma-dayanışma sergilenmelidir.
Yardım Allah’tandır ve bütün mesele buna layık olmaktır.