23 Eyl 25 - Sal 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Okumalardan Notlar > Yükümlülük Bildiren (Teklifî) Hükümler (Bölüm Özeti)

Yükümlülük Bildiren (Teklifî) Hükümler (Bölüm Özeti)

 Birinci Mesele: Mübahın Tanımı ve Terk Edilmesi

 Mübah, yapılması da terk edilmesi de dinen serbest olan şeydir.

 Mübahın terk edilmesi ibadet sayılmaz, çünkü şâri’ (Allah/Resul) böyle bir talepte bulunmamıştır.

 Mübahın işlenmesi veya terk edilmesi eşittir; ikisinden biri itaat sayılırsa diğeri de sayılmak zorunda olur, bu ise çelişkidir.

 Mübahı terk etmeye dair adak bağlayıcı değildir, bu da terk etmenin ibadet olmadığını gösterir.

 Dolayısıyla mübahın ne yapılması ne de terk edilmesi doğrudan dinî bir değer taşımaz.

 İkinci Mesele: Mübahın Küllî ve Cüz’î Olarak Değişen Hükümleri

 Mübah, parça parça (cüz’î) mübah olsa da, bütün olarak (küllî) farklı hükümlere dönüşebilir.

 Dört kısım:

  1. Yemek, içmek, giyinmek gibi şeyler tek tek mübah ama bütünüyle terk edilirse mekruh olur.

  2. Helal kazanç yolları tek tek mübah ama topluca terk edilirse vacip halini alır.

  3. Eğlenceler tek tek mübah ama sürekli yapılırsa mekruh olur.

  4. Bazı mübahlar sürekli yapılırsa kişinin adalet vasfına zarar verir.

 Ayrıca mendup, mekruh ve vacip de küllî/cüz’î bakımdan farklılaşabilir.

 Üçüncü Mesele: Mübahın Terk Edilmesi

Sahabe ve selef mübahı terk etmeyi ibadet olarak görmemiştir.

Mübahı terk etme sebepleri:

Daha hayırlı bir şeye vakit ayırmak

Yanlış izlenimden kaçınmak

Şüpheli görülmesi

İsraf sayılması

İbadete niyet etmeme

Gaflet veya unutkanlık

Yani terk edişler mübahın zatından değil, dış sebeplerden kaynaklanır.

Zühd, mübahı terk etmek değil, daha hayırlıyı tercih etmektir.

 Dördüncü Mesele: “Bunda Günah Yoktur” İfadesi

Kur’an’da geçen “bunda günah yoktur” ifadesi her zaman tam bir serbestlik anlamına gelmez.

 İki anlam vardır:

1. Gerçekten tercih serbestliği verilmiş durumlar (örneğin helal yiyeceklerden yemek).

2. Aslında hoş karşılanmayan, fakat affedilen şeyler (örneğin bazı eğlenceler).

 Dolayısıyla “bunda günah yoktur” her zaman mübah manasına gelmez, bazen sadece hoş görülmüş bir serbestliği ifade eder.

 Beşinci Mesele: Mübahın Gerçek Anlamı

 Mübah, çoğunlukla kişinin haz ve zevkine yönelik fiillerdir.

 Emir ve yasakların mutlaka bir amacı (zorunlu, gerekli veya tamamlayıcı maslahat) vardır; mübah ise bu kapsamda değildir.

 Eğer mübah başka bir amaçla yapılırsa (örneğin ibadete güç kazanmak için yemek), hükmü değişir.

 Altıncı Mesele: Niyetin Rolü

 Teklifî hükümler ancak kasıt (niyet) varsa geçerlidir.

 Niyetsiz fiiller (çocuğun, delinin, uyuyan kişinin işleri) şer’î hüküm doğurmaz.

 Ameller niyetlere göredir; niyetsiz davranışlar teklifî hükümlerin konusu değildir.

 Yedinci Mesele: Mendub ve Mekruhun Vacip ve Haramla İlişkisi

 Mendup, çoğu zaman vacibi destekler (örneğin sünnet namazlar farza hazırlıktır).

 Mekruh, çoğu zaman harama götüren bir ön aşama sayılır.

 Yani mendub ile vacip, mekruh ile haram arasında kademeli bir ilişki vardır.

 Sekizinci Mesele: İbadetlerin Vakti

 Vacip ve mendup ibadetler belirlenen vakit içinde yapılırsa kınama yoktur.

 Erken yapmak daha faziletli olsa da, vaktin sonuna bırakmak günah değildir.

 Kınama ancak vaktin dışına taşırıldığında söz konusudur.

 Dokuzuncu Mesele: Belirli ve Belirsiz Görevler

 Belirli görevler: Namaz, zekât gibi miktarı sabit olan ibadetler zimmete sabit olur.

 Belirsiz görevler: Sadaka, yardım gibi miktarı belirlenmeyen işler zimmete sabit olmaz; ihtiyaç doğdukça tekrar eder.

 Ara görevler: Nafaka gibi kısmen belirli görevlerdir; alimler arasında tartışmalı kabul edilmiştir.

 Onuncu Mesele: Afv Mertebesi

 Helal ile haram arasında, hakkında hüküm verilmeyen “afv” alanı vardır.

 Bu, Allah’ın unutmadan, rahmetiyle serbest bıraktığı konulardır.

 Hata, unutma, zorlama altında yapılan işler bu kapsama girer.

 “Mafuvvun anh” (affedilen şeyler), teklifî hükümlerin dışında özel bir kategori oluşturur.

Onbirinci Mesele: Farz-ı Kifâye

Farz-ı kifâye yükümlülüğü herkese yönelmiş gibi görünse de gerçekte ehil olanlara yönelir.

Deliller:Kur’an ayetleri belli grupları sorumlu tutar.

Şer’i kurallar (imamet, cihad vb.) sadece ehil olana yüklenir.

Uygulamalar (Hz. Peygamber’in Ebu Zer’i men etmesi vb.) ehil olmayana görev verilmediğini gösterir.

İkinci görüş: Herkes dolaylı olarak sorumludur; ehiller görevi üstlenir, diğerleri onları yetiştirir ve destekler.

Sonuç: Farz-ı kifâye sorumluluğu kabiliyetlere göre dağıtılır.

12. Mesele: Mübahın Zaruret veya Güçlükle Değişmesi

a) Zaruret halinde: Mübah vacip olur; geçici engeller dikkate alınmaz.

b) Güçlük halinde: Asli mübahlık korunur, ruhsat uygulanır.

Farklı görüşler:

Bazıları güçlüğü normal teklif içinde görür.

Bazıları mübahı terk etmeyi üstün tutar.

Sonuç: Mübahın işlenip işlenmemesi, zararın büyüklüğüne göre ictihadla belirlenir.

13. Mesele: Mübahın hükmü ictihadla değişebilir

Mübah (serbest olan şey), zorunluluk ve güçlük karşısında geçerliliğini korur, hatta bazen farz bile olabilir.

Geçici engeller varsa, zarar-fayda dengesi içtihatla değerlendirilir. Asıl olan serbestliktir; ancak ihtiyatlı

davranmayı savunanlar engeli öne çıkarır. Sonuçta mesele ihtilaflı olup duruma göre içtihatla çözümlenir.

Genel Sonuç:

Mübah, ne yapılması ne de terk edilmesi dinen özellikle istenmeyen fiillerdir. Hükmü, niyet ve vesile olduğu sonuçlara göre değişebilir. Terk edilmesi başlı başına fazilet sayılmaz; sadece daha hayırlı bir amaç için terk edilirse anlam kazanır. Şeriatın maksadı, fayda ve zararı gözetmektir; mübah ise bu fayda-zarar çizgisinde daha nötr bir alanda yer alır; farklı durumlara göre değişir.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir