Müslümanlar peygamberini gereği üzere tanımıyorlar. Raşit Halifelerini de tanımıyorlar. Sonradan icat fazilet yarışına tutuşmuşluk, sizin tarafın mı bizim tarafın mı adamı etrafında sürdürülen ayıptır.
Gazalinin dediği üzere Raşit Halifeler sıralaması nedeniyle öncedir sonradır, yoksa hepsi fazıldır…
Tartışmalı geçmişinde ve kusurlu kültüründe “askerden muaf-vergiden muaf-devletten vakıf yoluyla ita” almış “ilim ehli-medreseli-tarikat zümresi” devletin bekası için nesil yetiştirip dua etmekle meşgul iken,
Balkan savaşını kaybetmiş, arkadaşlarının cephede ölümüne şahit olmuş, at bokundaki arpayı yiyerek karnını doyurmuş, aylardır maaşını alamamış, sersefil kalmış ordu; cumhuriyeti kurduğunda bu embesil zümreden “intikamını” almıştır. Osmanlıdaki iktidar sınıfı olma imtiyazını reddetmiş, kendisi söz sahibi olmuştur.
Evliya menkıbeleri, keramet hikayeleri, dua ve hatim meclisleriyle ense şişirip göbek büyüten o “ilim” ehlinin yerini bu gün üniversiteler, kemalist tarikatlar, medya mensupları, partili ağalar almıştır.
Bu halk hala ilim ehli bilim insanı diye bunlara değer vermeyi sürdürür.
Çünkü hakikati bilmiyor. Öğretilmedi. Gösterilmedi, Tercihen.
Bu ilim ehli denen özel statüye alışık zümre var ya Peygamberi savaşa yollayıp kendi geride kalarak hakkı öğretmeyi ve anlatmayı vazife edinecek kadar sefil ve kepazedir. Peygamber ve arkadaşları cephede ölecek, bu ağalar geride dini anlatmayı sürdürecek!
İlim ehli imişler! Hristiyan papazlarına, Yahudi Hahamlarına, Budist rahiplere bakıp kendilerine özel statü icat eden embesil zümre bunlar..
İlim ehli dedin mi orda bi duracaksın.
Bu, fıkhı bilen, entellektüel derinliği olan, dünyayı idareyi toplumu tanıyan, muttaki, zahid, ahlaklı ve soylu bir kesimdir. İki halleriyle ilim ehli olurlar:
1- Kimseden korkmaz. Sultanın uşağı olmaz. Geçimini kendi sağlar.
2- Biliyor olmaları bir ayrıcalık değildir. Ayrıcalıkları ilimleriyle amel etmeleridir. Ahlak abideleri olmalarıdır. Halkın içindedir. Hiç bir halleriyle farklı olmazlar.
Devletin nonoşları, sultanın kulları İslam’ı öğretmez. Öğrettikleri şeyler şekil şemal, efsane veya mitolojidir.
İbadetin içini boşaltmak, daraltmak, mala davara zararı olmayan fıkhı kaidelerle kafaları karıştırmaktır işleri.
Bizim tarihimizde (ne kötü bir kaç yüz yıldır) sultandan bağımsız, sadece Allahtan korkan ilim ehli yok; onun yerine resmi vazifeliler var.
Resmi vazife ne demek? Şeri hukukun, devletin bekasının ve hukukunun gerisinde tutulması, iktidarın meşruiyetini sağlamasıdır. İktidara yol göstermek yerine sırtının sıvazlanmasıdır.
Hemen hepsi aynıdır: Müslüman milleti mezhepçi yaptıkları, cahil ve yoksul bıraktıkları ve tekfirci oldukları için.
Tipik örnek İran’dır: Devlet çıkarı ve gereği söz konusu oldu mu, şeriat susar, rehber imam (devlet) konuşur. Devletin bekası şeriatın önüne geçer. Devlet kimdir, iktidar zümresi!
Şurda yanılmayalım:
İran’da rehber imam, ya da velayet-i fakih, ya da gaip imamın çağdaş mümessili, şeriatı temsil etmez. Gaip imamı temsil eder! İkisi arasında, ikisinin hukuku arasında uzlaşmaz fark vardır.
Oysa kural neydi? Din esas, devlet onun muhafızı.
Devlet varsa şeriatın koruyucusu vardır diyenler, gerçekte şeriatı değil devleti öncelerler.
Buna misal Siyonistin yaptıkları karşısında Müslümanları yönetenlerin ortak tepkisine bakın.
Neyi önceliyorlar. İslamı mı devleti mi? İslam ahlakı ve adaletini mi kendi bekalarını mı?
Niye devlet de İslam değil.
Burayı anlarsak mesele vuzuha kavuşur. Devlet olmak ya da “devletlu” olmak
*iktidar olmaktır
*yasal dokunulmazlıktır
*sorgusuzluktur
*Devletin imkan ve gücünü kullanmaktır
*ister aile boyu ister zümresel olarak zenginliktir, ihtişamdır, yüceliktir.
İslam burda nerdedir? Boşuna aramayalım, İslam burda yoktur. Doğal olarak yoktur. Öyle icap ettiği için yoktur.
Firavunun neden Firavun olduğunu anlamak icap eder. Firavunlara bir din lazımdır, halkı itaate ikna edecek bir ikna için. Yönetmenin sabit kuralı bu madde.
Modern çağda ideolojiler dinin yerini almış olabilir. Ama bu yönetme esasın değiştiğine karine olmaz. Değildir de.
Kim söyleyebilir İslam hukukunda, hukuk sisteminde, şeriatta yöneticilerin imtiyazlı olduğunu? Özel hukuka sahip olduğunu? Herkes gibi olmayıp, dini sorumluluktan (ister tümü ister bazısı fark etmez) muaf tutulduğunu?
Var mı böyle bir kural? Yahut hüküm? Hz Muhammed “devletlü” olsaydı
*Veliahtı olurdu.
*mirası kalırdı.
*muhafızları öyle herkesi yanına yaklaştırmazdı.
*Görüşüp konuşmak isteyenler randevu almak, sıraya girmek, yakınlarına rüşvet vermek zorunda kalırdı.
*Yaşadığı mekan saray olurdu…
Bitirelim.
Şeriatın muhafızı olarak masumlaştırılan devlet, dinin müdafaası için lazım gerek varsayılan devlet (doğrusu bu olmasına rağmen) şişeden bir çıktı mı, şeriatı kendine muhafız yapıyor. Hizmetine alıyor.
Devlet olmasın mı?
Kimlerin devlet olacağıyla, devletten ne bekleneceğiyle, devletin gerekçesiyle ilgili bu sorun.. Bildiğim, aklımın erdiği bu..
Daha devlet değilken zalim olanlar devlet olunca adil olmazlar. Devlet isteyenler veya devlet olanlar için zahmet edip iki adım geriye bakılsa, hakikat gün ışığı gibi parlar.
Herkesin devleti var bizimde olsun diyenlerin
kendi zalimlerini devlet yapmış oldukları anlaşılmıyor!
Buyrun teste:
Hasan El Basri mübarek çok büyük tespit yapmıştır ehl-i beytin ayaklanacağı zaman; yetkililer saklı gizli yanına geldiğinde, kendinden destek istendiğinde.
“Zalimi indirip adaleti getireceksiniz böyle midir?”
“Evet ya imam.”
“Peki dedeni satanların seni neden desteklediklerini biliyor musun?
Etrafına baktın mı, seni destekleyenleri tahlil ettin mi? Kimlerdir? Çoğu Ümeyye Oğullarının hazineden iktasını kestikleri, vazifeden uzaklaştırdıkları, ganimetten mahrum bıraktıkları..”
“Sen hak için adalet için ayaklanıyorsun, ki bu doğrudur. Bunun için seni destekliyorum. Ama sen yanındakilerin seni neden desteklediklerinin farkında değilsin.
Bunlar bir zalimi indirip yerine bir adili getirmek için seninle değiller. Bu nedenle aleni destek vermiyorum!”