16 Eki 25 - Per 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > HaberYorum > Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 19 – Meryem Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 19 – Meryem Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış. Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)

19-Cevdet Paşa meali – Meryem Suresi

Mekke’de nazil olmuş, 98 ayettir.

Rahmet ve inayet (lütuf, ihsan, iyilik) sahibi Allah’ın ismiyle başlarım

1- Allah kafi, hadi, kadir, alim ve sadıktır.

2- Bu Allah’ın kavli, Zekeriya’ya rahmetinin zikridir.

3- Zekeriya rabbine hafi (gizli) olarak nida (seslenme) eyledi.

4- “Ya Rabbi! Kemiklerim gevşedi, başım ağararak parladı. Ya rabbi! Senin ibadetinde şaki (asi) olmadım.

5- “Ve ben, benden sonra bana veli olacakların sana asi olmalarından korkuyorum. Zevcem de kısırdır. Ya rab! Senin tarafından bana halef (sonra gelen, yerine geçecek olan) ihsan et.”

6- “Bana ve Ali Yakub’a varis olsun. Ya rabbi! Onu senin rızana layık kıl” dedi.”

7- “Ey Zekeriya! Biz seni ismi Yahya olan bir evlat ile tebşir (müjde) ederiz. Ondan evvel böyle bir kimseyi tesmiye (isim verme) etmedik” diye nida olundu.

8- Zekeriya: “Ya rabbi! Benim nasıl oğlum olur? Zevcem kısır ve ben son derece ihtiyarlığa yetiştim” dedi.

9- Nida eden melek: “Evet öyledir. Rabbin bu bana kolaydır, hiçbir şey olmadığın halde, bundan evvel seni hâlk (yaratma) ettim” buyurdu” dedi.

10- Zekeriya: “Ya rabbi! Bana bir alamet göster” dedi. Melek: “Alametin üç gece mütemadiyen (sürekli, devamlı) nasla (insanlarla) tekellüm (konuşma) etmemendir” dedi.

11- Zekeriya ibadethanesinden kavmine çıkıp sabah ve akşam rablerini tespih etmelerini onlara remz (işaret) ile anlattı.

12- “Ey Yahya! Azim ile kitabı al” dedik. Ve o sabi (küçük çocuk) iken ona nübüvvet (peygamberlik) verdik.

13- Ve tarafımızdan ona rikkat (ince, merhametli) kalp ve mürüvvet (yiğitlik, mertlik) ve taharet (temizlik) verdik. O muttakilerden idi.

14- Ebeveynine muti (itaatkâr) ve hayırlı olup, cebbar (zorba) ve asi değildi.

15- Ona doğduğu, öldüğü ve hay (diri, canlı) olarak bais (gönderme) olunduğu günde, Allah’ın selameti olsun.

16- Kitapta Meryem’i zikir et. Ehlinden şark (doğu) cihetinde (yönünde) bir mekâna uzaklaştığında,

17- Aralarına bir perde çekti. Ona ruhumuzu gönderdik ve onun karşısında gayet güzel bir beşer olarak temsil etti.

18- Meryem: “Eğer Allah’tan korkanlardan isen, senden Allah’a sığınırım” dedi.

19- Melek: “Sana tahir (pak, temiz) ve temiz bir erkek evlat vermek için rabbin tarafından resulüm” dedi.

20- Meryem: “Benim nasıl oğlum olur? Bana bir adamın eli dokunmamıştır ve ben de zinakâr değilim” dedi.

21- Melek: “Evet. Söylediğin gibisin. Fakat rabbin, bu bana kolaydır, onu tarafımızdan ayet ve rahmet kılacağız. Bu hüküm olunmuş bir emirdir buyuruyor” dedi.

22- Meryem İsa’ya hamile kaldı. Ve ehlinden uzak bir mahale (yer, mekân) çekildi.

23- Doğurma ağrısı ona bir kuru hurma ağacının yanında geldi. “Keşke bundan evvel öle idim, şimdiye kadar unutulmuş olurdum” dedi.

24- Altından biri nida (seslenme) ederek: “Mahzun olma. Rabbin senin ayağının altından bir dere akıttı.”

25- “Hurma ağacının dalını salla, üzerine leziz taze hurmalar düşer.

26- “Ye ve iç ve gözün aydın olsun. Beşerden birini gördüğün vakit, ben Allah’a oruç nezir (adak adama) ettim. Bugün kimseye tekellüm (konuşma) etmem söyle.”

27- Meryem, İsa kucağında olduğu halde, ehline geldi. Onlar: “Ey Meryem! Ne fena iş yaptın?”

28- “Ey Harun’un kız kardeşi! Baban fena adam ve validen de zinakar değildi” dediler. 

29- Meryem ona işaret etti. Ehli: “Beşikteki çocuk olan ile nasıl tekellüm (konuşmak) edelim” dediler.

30- Çocuk, “ben Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber etti.”

31- “Ve beni nerde olur isem mübarek kıldı. Ve hayatta oldukça namaz ve zekâtla bana vasiyet eyledi.”

32- “Beni valideme hayırlı ve muti (itaatkâr) edip, şaki (eşkıya) ve cebbar (zorba) kılmadı.”

33- “Doğduğum, öldüğüm ve hay (diri) olarak bais (gönderme, diriltme) olunacağım gün Allah’ın selameti benim üzerime olsun” dedi.

34- İşte hakkında ihtilaf eyledikleri hakkın kelimesi İsa ibn-i Meryem budur.

35- Allah Teâlâ’ya evlat ittihazı (edinme) layık değildir. Bir işe hükmü olduğunda ona yalnız “ol” der ve o iş de derhal olur.

36- “Muhakkak Allah benim rabbim ve rabbinizdir. Ona ibadet ediniz. Doğru yol budur.”

37- Hizibler (fırkalar, gruplar) aralarında ihtilaf eylediler. Kâfirlere büyük kıyamet gününde hazır oldukları zaman veyl (vahi yazık) ve helak.    

38- Huzurumuza geldikleri günü, pek ziyade görür ve işitir olurlar. Lakin zalimler o gün aşikâr dalalettedirler.

39- Hasret çekecekleri günde hüküm Allah’a sadır (meydana gelen) olacağı ile onları inzar (uyarma) et. Onlar bundan gaflettedirler ve iman etmezler.

40- Biz arz üzerinde bulunanları tevarüs (miras bırakma) eyleriz ve cümlesi (hepsi) bize rücu (dönme) ederler.

41- Kitapta İbrahim’i zikir et. O sadık bir nebi idi.

42- Babasına: “Ey pederim! Ne için işitmez, görmez ve senden bir belayı defe kudreti yetmez olanlara tapıyorsun?”

43- “Ey pederim! Bana sana gelmeyen ilim gelmiştir. Bana tabii ol ki seni doğru yola hidayet edeyim.”

44- “Ey babam! Şeytana tapma. Şeytan Rahmana asi olmuştur.

45- “Ey babam! Korkarım ki rahman tarafından sana bir azap gelir de şeytana dost olursun” dedi.

46- Babası: “Ya İbrahim! Benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer bu hale nihayet vermez isen, seni taşa tutarım. Bir zaman yanımdan def olup git” dedi.

47- İbrahim: “Allah’ın selameti senin üzerine olsun. Senin için rabbime istiğfar edeceğim. Çünkü o bana duamın kabulünü vaat etmiştir.”

48- “Ve sizden ve Allah’tan başka ibadet eylediklerinizden ayrılırım ve rabbime ibadet ederim. Umulur ki rabbimin ibadetinde şaki (asi) olmayayım” dedi.

49- Vaktaki (ne vakit ki) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından ayrıldı. Ona İshak’ı ve Yakub’u ihsan ettik ve her ikisini de peygamber kıldık.

50- Ve onlara rahmetimizden ihsan eyledik. Onlara yüksek ve ali bir lisan-ı sadık (doğru söz) verdik.

51- Kitapta Musa’yı da zikir et. O muhlis (saf, halis) idi ve nebi-i mürseldi (peygamber).

52- Ve ona Tur’un sağ tarafından nida ettik. Ve onu necat (kurtuluş) bulanlardan olarak kendimize yaklaştırdık.

53- Ve rahmetimizle ona kardeşi Harun’u nebi olarak ihsan eyledik.

54- Kitapta İsmail’i zikir et. O vadinde sadık ve resul-ü nebi (peygamber) idi.

55- Ve ehlini namazla ve zekâtla emir ederdi ve rabbi indinde (katında) makbul (kabul edilmiş) idi.

56- Kitapta İdris’i zikir et. O bize sadık nebi idi.

57- Onu yüksek bir mekâna kaldırdık.

58- İşte bunlar Allah’ın onlara naim (nimet, bolluk) eylediği enbiyadan ve Adem’in ve Nuh ile beraber gemiye irkap (binme, bindirme) eylediklerimizin ve İbrahim ve İsrail’in zürriyetlerinden kendilerine hidayet edip mümtaz (seçilmiş, seçkin) kıldıklarımızdandır. Onlara Rahmanın ayetleri tilavet olunduğunda, secde ederek ve ağlayarak yere kapanırlar.

59- Bunlardan sonra onlar halef (sonradan gelen) olan akvam (kavimler), namazı terk ettiler ve şehavata (şehvet) tabii oldular. Kariben (yakında) onlar cehennemin en derin yerini bulurlar.

60- Ancak tevbe edip iman eyleyerek salih amel işleyenler cennete girerler ve bir şeyle zulüm olunmazlar.

61- O Adin cennetleridir ki, Allah kullarına gaybda vadetmiştir. Muhakkak onun vaadi yerine gelecektir.

62- O cennetlerde abes sözler işitmezler. Ancak selam işitirler. Ve onlara orada sabah ve akşam rızıkları vardır.

63- İşte bu cennettir ki, ibadımızdan (kulluk) ittika (korkma, çekinme) edenlere onu miras eyleriz.

64- Biz melekler yalnız rabbinin emriyle nazil (inme, indirme) oluruz. Önümüzde, arkamızda ve her tarafımızda ne var ise onundur. Ve rabbin unutucu değildir.

65- O göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin rabbidir. Ona ibadet et ve ibadetinde sabit ol. Onun ismiyle müsemma (isimlendirme) birini bilir misin?

66- İnsan, “ben öldükten sonra diri olarak mezardan çıkar mıyım?” der.

67- Düşünmez mi ki biz onu bundan evvel hâlk (yaratma) ettik ve o hiçbir şey değildi.

68- Rabbinin hakkı için onları ve şeytanları haşrederiz (diriltiriz) ve sonra cehennemin etrafına diz üstü sürünerek getiririz.

69- Sonra her takımdan Allah’a en ziyade asi olanı ayırırız.

70- Sonra onlardan cehenneme girmeye layık olanları biz daha iyi biliriz.

71- Ve sizden bir kimse yoktur ki cehenneme varid (erişmek, ulaşmak) olacaktır. Bu rabbinin üzerine kati olarak bir hükümdür.

72- Sonra ittika (korkma, çekinme) edenleri ondan halas (kurtulma) edip zalimleri orada diz üstü bırakırız.

73- Onlara aşikâr ayetlerimiz tilavet (okunma) olunduğunda, kâfirler “hangi fırka makam cihetinden (yönünden) hayırlıdır ve kesret (çokluk, bolluk) cihetiyle de ihsandır” diye müminlerden sorarlar.

74- Onlardan evvel biz ne kadar kavimler helak eyledik ki onlardan mal ve ziynet cihetiyle (yönüyle) ahsen (çok güzel, daha çok güzel) idiler.

75- Deki: “Dalalette olana Allah tül-i ömürle (uzun ömür) mühlet verir. Hatta vaat olundukları azabı veya kıyameti gördüklerinde mekânı şerli ve taraftarı zayıf olanın kim olduğunu bilirler.

76- Ve Allah hidayetine nail (kavuşma) olanların hidayetini ziyade eder ve baki olan salih amel sevapta ve mahşerde hayırlıdır.

77- Şu ayetlerimize küfür edeni gördün mü ki, “bana ahirette mal ve evlat verilir” der.

78- O gayba mı muttali (vakıf olmak) oldu? Veya rahman olan Allah’ın indinden (katında, yanında) ahit mi aldı?

79- Hayır! Biz söylediğini yazarız ve ona azabı artırırız.

80- Ve söylediği şeylere biz tevarüs (mirasçı olmak) ederiz. Bize yalnız olarak gelir.

81- Müşrikler kendilerine izzet ve şeref olsun için Allah’tan başka ilah ittihaz (edinme) ettiler.

82- Hayır! Şeref ve izzet olmaz. O mabutları onların ibadetlerini inkâr eder ve onlara zıt olurlar.

83- Bilmez misin ki biz şeytanları kâfirler üzerine göndeririz. Onlara eziyet ederler.

84- Onlar üzerine acele etme. Biz günahlarını sayarız.

85- Muttakileri rahmana takımıyla topladığımız günde

86- Ve mücrimleri (günahkârlar) cehenneme sürü ile sevk eylediğimizde

87- Şefaate ancak Allah indinde (katında, yanında) ahdi olan malik olur.

88- “Rahman evlat ittihaz (edinme) etti” dediler.

89- Onlara deki: “Ne fena terbiyesizlik ettiniz.”

90- Az kaldı ki gökler parçalana, yer yarıla ve dağlar münhedim (yıkılma, harap olma) olup döküleler.

91- Allah’a velet (çocuk) isnat (bağlamak, atfetmek) etmelerinden.

92- Rahmana evlat ittihazı (edinme) layık değildir.

93- Göklerde ve yerde olan her şey, rahmanın kuludur.

94- Onları saymış ve tadat (adetleme) etmiştir.

95- Cümlesi kıyamet günü ayrı ayrı gelirler.

96- İman edip salih amel işleyenlere rahman meveddet (sevgi, muhabbet) hasıl eder.

97- Kur’an’ı senin lisanınla kolay ettik ki, onunla muttakileri tebşir (müjde) ve inatçı kavmi de inzar (uyarma) edesin.

98- Onlardan evvel ne kadar kavimler helak ettik. Onlardan birini his ediyor musun? Veyahut onlardan bir ses işitiyor musun?     

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir