Tarihte ve günümüzde nerde devlet var idiyse orada “aileden, soydan, zenginlikten, iktidardan ve itibardan kaynaklı” zümreler korunur; yasalar bunları korumak için yapılır.
Kime karşı? Elbette halka, sıradan ve ortalama yurttaşlara karşı.
Nerde adalet, ahlak, özgürlük, eşitlikten bahsedilirse, biline ki orda, halk içinde insanların birbirine zarar vermesini önlemek, aralarındaki ihtilafları çözmek içindir..
Bu bilgiler kadim siyaset tarihindendir yeni icat değil..
Müslüman deyince bu işleri önceden bilenler, dolayısıyla kendi sistemleri olan ve tedbirli olanlar anlaşılır. Çünkü bunlar ferasetli ve basiretlidir. Bir ülkede iktidar veya devlet olurlar ise
Önce, dil tarih kavim renk cinsiyet örf kaynaklı sınıflaşmayı önler, imtiyazları kaldırır, sonra tüm fesad unsurlarını kaynağında kurutur. Fesadın yayılmasını böyle önler..
Denilirse ki bu Müslümanlık nerde? Akif rahmetli 100 sene önce söyledi; göklerde!
İslami siyaset veya şeri toplumsal düzen dendiğinde
Neden herkesin, her devletin, her toplumun düşmanlığını celbeder?
Nedenini bilmek İslam’ı bilmektir..
İtaat meselesi var ya, tüm neden, ilk neden, asıl neden, nedenlerin nedeni burda yatar.
Allaha itaat edenler, insanların kurduğu zülüm düzenlerini bozar da ondan.
De ki kim İslam’ı böyle anlıyor?
Bunları tanımak isterseniz öldürülen, dövülen, sövülen, kovulan, çarmıha gerilen.. peygamberlere,
Ateşlere atılan, etleri kemiklerinden sıyrılan, açlığa mahkum edilen, hapsedilen salihlere bakınız.
Bu iki kısım insanın bi de ahlakına, adaletine, isyanına bakınız..
Bu çerçeveden bakınca, dindarların tebliğ-
davet dedikleri ne ola ki? Marufu emr münkeri nehy mücadelesi nereye oturur?
Bilmeyen yoktur, peygamberlerin davete ilk başlangıcı, hepsinin ortak söylemi Allaha itaat meselesidir:
muhataplarının tüm tepkisi, tüm itirazı ve düşmanlığı da burayadır…
Hz Ebu Bekir
fasih konuşan, dili ve üslubu tatlı biriydi. Anlattıkları dinlenir, konuşması dikkatle takip edilirdi.
O normal zamanda da, bir seyahat dönüşünde de mescidde konuşurdu. Konuşmaya başlayınca dinleyicisi arttıkça artardı.
Kişiliği halimdi. Bu halimliğinin, konu dini hassasiyete geldiğinde celallenmeye dönüştüğünü biliyoruz.. (Rum suresi nazil olduğunda Allah’ın yalan söylediğine dair (kafirlerin kastı Muhammed’dir, İranlıların savaşı kazandığı haberine istinaden ayette Rumların kazanacağının bildirilmesi, Muhammed’in kafayı sıyırdığı iddiası) bahse girmesi, bir keresinde Kabe’de/meydanda hakikati haykırıp yüksek sesle tartıştığında neredeyse ölümüne sebep olacak derecede dayak yemesi, Ridde savaşlarında kimseyi takmayıp orduyu kuzeye yönlendirmesi gibi.
Bu Ebu Bekir normal konulardan konuşunca etrafı dinleyici dolar, konuları yavaş yavaş İslama bağladığında dinleyicilerin yarısı kalkıp gider, bağlamı İslam’a getirip tevhidi anlattığında bir kaç kişi hariç etrafında kimse kalmazdı..
Zamane müslümanı Ebu Bekir’i tanımıyor. Bir kaç efsaneyle yetiniyor.
O Ebu Bekir ki Mekke’de Müslüman olanların (özellikle gençlerde) çoğuna o vesile olmuştur.
Kızı Aişe’nin nişanlısının babası eski tanışığıdır, adam bu herif oğlumu dinine döndürür diye nişanı bozdurdu.
Peygamberin vefatında ortalık karışınca topluluğa karşı “kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür..” hitabıyla sükuneti sağladı.
Halife seçildikten sonra defin işlemi bitmiş, ordunun başında sefere çıkacakken Ali, ona biat etmemişti daha, devesinin boynuna sarılıp “nereye gidiyorsun, sana bir şey olursa bizim birliğimizi kim sağlayacak” diye Medine’ye döndürüldü..
Gavurlar Ebu Bekir’i bizden iyi tanıyor. O’nun önemini yok etmek için şöyle bir iftira atıyorlar:
Peygamber, liderlikte en büyük rakibi olan Ebu Bekir’i tasfiye etmek için yol arıyordu, habeşistana hicreti fırsat bildi ve onu da yolladı! Bu hususta bi de hikaye uydurdular. Güya gidiyormuşta, onu tanıyan Araplar onu yarı yoldan geri çevirmişler! O da döndü, Mekke’ye girerken liderlerden eman aldı, evine kapandı, sesini kıstı..
İfk olayında öne çıkan adam öteden beri yardım ettiği biriydi. O olayda öyle canı yandı ki, herkes bi şeyler konuşurken o sustu. Kızını teselli etti.. İftiracıların başı olan o adama bi daha yardım etmemek için yemin etti.. sonra Allah Aişe’yi berat ettirdi. Ardından Ebu Bekire özel (hükmü genel) ayet geldi, yardım meselesi için, tevbe etti, yardım etmeye devam etti..
Selam olsun Ebu Bekir’e..
O’nu tanımak, nerede ne konuşursak konuşalım meseleyi getirip tevhide bağlamayı.. tevhid söz konusu olduğunda celallenmeyi, dini hassasiyeti, yeri geldiğinde tek kalmayı öğrenmektir.
