08 Kas 24 - Cum 10:30:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Mustafa Sabri Efendi’nin “Şari” ve Teşri” anlayışı

Mustafa Sabri Efendi’nin “Şari” ve Teşri” anlayışı

Mustafa Sabri Efendi bilindiği gibi II. Meşrutiyet döneminin etkin isimlerindendir. 1869 Tokat doğumludur. II. Meşrutiyet döneminde Tokat mebusu olarak Meclis-i Mebusan’da bulunmuştur. İttihat Terakki’nin Abdülhamit’e karşı muhalefetinde çağdaşları olan ulema gibi O da İttihatçıların safında yer almış, meşrutiyetin ilanında önemli rol oynamıştır. Kısa bir süre sonra İttihatçıların uygulamalarından büyük rahatsızlık duyarak bu yapıdan kopup uzaklaşmıştır.

Meşrutiyetle birlikte hızlanan modernleşme hareketleri öncelikle çeşitli alanlarda yasamalar üzerine olmuş, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan bu yasamaları devletin en yüksek merci statüsünde gerçekleştiren kurumlar olarak aktif rol oynamıştır.

Mustafa Sabri Efendi, dönemin Müslüman muhalefetinin yayın organlarından biri olan ve ilmiye sınıfının düşüncelerini paylaştığı Beyan’ül Hak’ın 15. sayısında “Edebi Tahrir” adlı bir makale kaleme alır. Meclisin “teşride bulunması” ve gerek ayan gerekse mebusan meclisinin, bazı ilim ehli kişiler tarafından teşride bulunabileceğini söylemelerini konu edinir.

Öyle anlaşılıyor ki, dönemin ilim ehlinden bazıları ayan meclisinin de mebusan meclisinin yasama faaliyetini teşri olarak adlandırmasında dini yönden bir sakınca olmadığı yönündeki fikir beyan etmelerinin üzerine, Mustafa Sabri Efendi bunun dini açıdan caiz olmadığına dair eleştirilerini gündeme getirir.

İlgili makalesinde, yazı yazan bazı kişilerin, dinin ve şeriatın adabını gözetmek hususunda dikkat etmediklerini, düşünüp taşınmadan çalakalem makaleler kaleme aldıklarını, öyle ki bu kişiler meclis-i ayandan ve meclisi mebusandan meydana gelen parlamentonun ‘Kuvve-i Teşriye’ olabileceğini ileri sürmelerini bu iyi düşünülmeden ortaya atılan sözler olarak tanımlar, şiddetle eleştirir.

Sabri Efendi, ayan ve mebusan meclislerinin teşride bulunamayacağını, teşriye’nin şeriat vaaz etmek anlamına geldiğinden, “Şari”nin sadece Allah-u Teâla olduğunu ifade eder. “Kuvve-i Teşriye tabirinin meclis için kullanılmasının dinen mümkün olmadığına bunun sakıncalı olduğuna değinir.  Mustafa Sabri, müstakil olarak “şari” vasfının sadece Allah-u Teala’ya ait olduğunu tekrarlarken, Peygamberimize “şari” demenin dahi mecazen olduğunu ifade eder.

Parlamento için mutlaka bir tabir kullanılacak ve maksadı ifade etmek gerekecekse, kuvve-i teşriye değil de, kuvve-i kanuniye, kuvve-i tanzimiye denilebileceğini beyan eder.4) Kuvve-i teşriye tabirinin, ıstılahi karşılığının meclis için kullanılmasını mümkün kılmadığını, bu sebeplerden dolayı bu tabirin kullanılamayacağını yineler.

Mustafa Sabri Efendi Avrupa’da kabul görmüş bir düşüncenin bizde olamayacağını da dile getirerek, böyle tabirlerin Avrupa’dan alınmasının meseleyi meşrulaştırmayacağını da ilave eder. İmam Şafi’nin bir sözünü de zikreden Sabri Efendi, teşri tabirinin bir beşere isnadının çok büyük cüret olduğunu söyler. Bizdeki teşri tabirinin ne anlama geldiğinin Avrupalılar tarafından anlaşılamayacağını da sözlerine ekler.

3 Yorum

  • Fikret başar 9 Kas 2024

    Mustafa Sabri efendi ittihat ve terakki partisi ile işbirliği yapıp o günkü Halife’nin yetkilerini kısacak ikinci meşrûtiyet meclisini kuran ve o mecliste milletvekili olup yasama yani teşrî görevi yapan bir kişi. Teşrî kelimesine aşırı anlam yüklediği kanaatindeyim.

    • Yakup Döğer 9 Kas 2024

      Fikret abim, Mustafa Sabri “Teşri” kavramına hangi açıdan aşırı anlam yüklemiş olabilir? Allah’ın hudutlarını çiğnemek pahasına meclisler -teşride – yasama da bulunabilir mi? Sanırım Mustafa Sabri de bu zaviyeden bakarak meseleyi ele almıştır. İttihatçılarla ilk zamanlar bütün ulemanın yaptığı gibi birlikte hareket etmiştir. Abdülhamid düşmanlığı gözleri ve gönülleri kör edince ve kendi aralarında da bağımsız bir muhalefet oluşturamayınca, kendisini ittihatçıların safında bulmuştur.
      İttihatçıların yanlışlarını görünce de dört ay gibi kısa bir süre sonra onlardan ayrıldıklarını beyanda bulunmuştur.

      • Fikret Başar 15 Kas 2024

        Ayeti kerime bizden olan ululemre itaati emreder. Ululemr Allah’ın ve Resul’ünün hüküm koymadığı bir konuda teşride bulunur bizde itaat ederiz.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir