‘Cumhuriyet’ olgusunun ilanı öncesindeki süreç ta öncesinden ele alınıp ‘Islahat-Tanzimat-İT’ planlama ve hareketleri düşünüldüğünde gayet plan programlı ve hesap kitaplı bir sonuçtur bu geçiş.
Emr-i vaki denilebilir mi bilinmez ama bir tesadüf, zorunlu bir yönelim veya sıkışan sistemin genel geçer bir çıkış- çözüm arayışının, farklı bileşenlerle danışılıp görüşülmüş, sonradan güya egemenliğin(!) kayıtsız şartsız devredildiği ‘’halk’’ hesaba katılıp kaale alınarak karar verilmiş bir durum olmadığı da bir gerçekliktir. Yalan söylemeyen tarih de buna şahittir!
Zaten halka dair terennüm edilen ‘kayıtsız şartsız’ ifadesi de halkın kahir ekserinin bir şekilde kendini ait gördüğü değer ve ilkelerin, ne halde anlaşılıp uygulandığı tartışılır da olsa ‘din’in artık hesaba katılmayacağının, dikkate alınmayacağının itirafı gibidir. Makas değişiminin, yön tercih ve tayininin, renk seçiminin, değerler başkalaşımının bir izharıdır.
O vasatta aliminin entelektüelinin, okumuş yazmışının, bir vesileyle kadrolarda yer bulmuşların esamisi okunmuyor ki ahalinin bu sürece bir dahlinden bahsedilebilsin! ‘Yangında ilk kurtarılacak’ olarak ‘devlet’ öne çıkarıldığından süreçte bugünden ‘İslamcı’ olarak vasfedilen ve fakat bizce tırnak içine alınarak zikredilmeleri gereken hayli isim de bu hengamede olayın künhüne vakıf olamayarak, oynanan oyunun farkına varmadan, kurgulanan senaryoda –istemeden de olsa!- meşruiyet devşiren rolleri üstlenerek başka değirmenlere su taşımışlardır!
Bu geçişte herkes cürmü kadar bedel ödemiştir. Halk ise çifte, katmerli bedel ödeme pozisyonunda kalmıştır, her zaman olduğu gibi… Lakin gelgelelim bu durum neticeleri değiştirmediği gibi, bizlerin ahiri hesap kitap imanında sorumluluktan kurtaracak bir mazeret gibi de durmuyor! Allah-ü a’lem!..
Şimdi sorun elbette sistemin eski adı, yeni adı meselesi de değil! Hani meşhur tartışmadır ya süregiden; nevzuhur, çifte tırnak içi zikredilecek sözüm ona ‘İslamcı -geçinen!- taifenin’ dillerine pelesenk olan ‘İslam, devletin biçimini şeklini zikretmemiştir…’ dönemlerinden, aşamalarından büyük bir irtifa kaybıyla ‘İslam’da devlet yoktur!’ herzesine evrilmiş olmaları bilmem ki cumhuriyet süreç ve sonrasının kâr hanesine mi yazılmalıdır!? Ya da hıyanet ve dalalet mi denmelidir yoksa bir büyük gaflet olarak mı zikredilmelidir!?
Kelime ve kavramlar da ‘şişede durduğu gibi’ durmuyor demek ki!
Bir tarafta devrimle her şeyi devirenler, diğer tarafta o ekmeğe yağ sürecek devrilmeler! ‘Eski çamların bardak olması’ mı desek, bilgi-bilinç ilişkisinde emredilen irtibatı kuramayıp asli bağları/bağlantıları koparmak mı, takdir sizin.