Osmanlının son dönemi Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi, hakkında olumlu olumsuz birçok söylentinin çıktığı, temsil gücü yüksek şahsiyetlerindendir. Mustafa Sabri’nin, sürekli reddiye yazan yönü öne çıkarılmış fakat çalkantılarla geçen siyasi tercihlerine yönelik ciddi ve derinlikli araştırmalar ne yazık ki yapılmamıştır.
II. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte İttihat ve Terakki kadrolarından Tokat mebusu olarak meclise girmiştir. Kendisinin başını çektiği ilmiye sınıfından bir grupla “Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye”yi kurmuş (1908), cemiyetin yayın organı olan “Beyanülhak” gazetesinde de Başyazar olarak çeşitli kesimlere reddiyeler ve makaleler yazmıştır.
Mustafa Sabri İttihatçılarla olan bağını yaklaşık dört ay sonra koparır. Bu kopuşu İttihatçıların siyasi ve toplumsal alandaki uygulamalarının yanlışlığı üzerine kuran Mustafa Sabri, bu tarihten sonra muhalefete geçer.
Ocak 1909 tarihinde İttihatçılarla bağlarını koparan Mustafa Sabri, Şubat 1910 da, Gümülcineli İsmail Bey, Karesi Mebusu Vasfi, Konya Mebusu Zeynelabidin ve birkaç mebusla birlikte “Ahali Fırkası”nı kurar. Parlamento içerisinde yeterli çoğunluğu sağlayamaz ve 1911 Kasımında kurulan “Hürriyet ve İtilaf” Fırkasına katılır. Mustafa Sabri Efendinin ifadesiyle, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının ekseriyetini “halis Türkler” teşkil etmektedir.
Mustafa Sabri Efendi de Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kurucuları arasındadır. Fırka kurucuları arasında Dr. Rıza Nur, Damat Ferit, Gümülcineli İsmail Bey, Miralay Sadık Bey gibi her kesim ve düşünceden kişiler bulunduğu gibi, Filozof Tevfik Fikret, Refi Cevat gibi isimlerde vardır. Mustafa Sabri partinin meclisi mebusanda ikinci reislerindendir.
Gerek kurucuları gerekse üyeleri arasında hiçbir fikri birlik bulunmayan fırkanın tek amacı vardır: İttihatçıları devirmek! Fakat devirdikten sonraya dair plan ve projeleri yoktur. Amaçları – ne olursa olsun, nasıl olursa olsun – İttihatçıları devirmek olan fırkanın, mensupları arasından da şiddetli çatışmalar olmaktadır. Fırka mensupları temel meselelerde dahi fikir birliği içinde değildir.
Bab-ı Ali baskını
Hürriyet ve İtilaf Fırkasının, 1911 ara seçimlerini kazanması, fırkada iktidara gelebilmek umutlarını da yeşertmiş, kurulan hükümetlerde mensuplarının yer alması için çeşitli çabalar göstermiştir. Fakat hükümeti kuran sadrazamlardan hiçbirisi kendilerine yumuşaklık göstermemiş, İttihatçılarla İtilafçılara aynı muameleyi yapmıştır. Gümülcineli İsmail, Miralay Sadık Bey, Mustafa Sabri, Dukakinzade Basri Bey, hükümette yer alabilmek için her yolu denemektedir. Sadık Bey kabineyi kuran Kamil Paşadan Gümülcineli İsmail’in İstanbul Valiliğine, Basri Bey’in Mabeyn Başkatipliğine getirilmesini rica etmişse de, bu istekleri de kale alınmamıştır.
Kamil Paşa kabinesinden umduğunu bulamayan Hürriyet ve İtilafçılar, kabineyi devirmek için çeşitli entrikalar ve tertipler peşinde koşmaya başlamıştır. Hatta bu tertip ve entrikalar çerçevesinde, “Adl–ü intikam” adında bir ihtilal komitesi kurdukları haberleriyle hükümete gözdağı vermeye çalışmıştır.
Kamil Paşa’nın fikirlerini almaya bile ihtiyaç duymadığı muhalefet topluluklarının tamamı O’nun aleyhine dönmüştü. Hürriyet ve İtilafçılar da Paşaya karşı yeni bir tavır almak için bir araya gelme ihtiyacı hissederler ve bir toplantı yaparlar. Yapılan toplantıda Müşir Fuad Paşa, Sadık Bey, Gümülcineli İsmail, Dukakinzade Basri Bey, Mustafa Sabri Efendi ve Şaban Ağa bulunur. Toplantıda idare heyeti bulunmamaktadır ve esasen fırka faaliyetleri de askıya alınmıştır. Toplantı hasbihal niteliğinde gayri resmi olarak yapılır. Toplantının amacı Kamil Paşa hükümetini bir ihtilalle devirmektir.
Mustafa Sabri’nin de içinde bulunduğu ekibin, hükümeti devirmek için planlar yapıldığı dönemde, Balkan Harbinin en hareketli zamanıdır ve İstanbul camileri de yaralılarla dolup taşmaktadır. Bu ekibin planlarına, fırka reisi Müşir Fuad Paşa ve Şaban Ağa’nın itiraz ederek ayrılması sonucunda, fırka “ihtilal komitesi” halini alır. Bir enkaz halini alan İtilaf fırkası, eski Ahali Fırkasında Gümülcineli İsmail, Dukakinzade Basri Bey’in ve Mustafa Sabri Efendinin kontrolüne geçmişti.
Kamil Paşa (29 Ekim 1912) dördüncü defa sadarete tayin edilmişti. Edirne Bulgarlar tarafından işgal edildi. Barış görüşmelerinde şehrin hangi tarafa bırakılacağı hususunda kesin bir karara varılamıyordu. Abdulhamit zamanında İngiliz yanlısı olarak ünlenen Kamil Paşa hükümetinden hiçbir ümitleri kalmayan komite – başka bir deyişle ihtilal komitesi –Kamil Paşa hükümetine darbe kararı verirler.
Gümülcineli İsmail önderliğinde bir hükümet darbesi kararlaştırılır. 25 Ocak 1913 Cumartesi tarihi de baskın günü olarak seçilir.
Kamil Paşa hükümeti bir darbe ile devrilecek ve yerine Gümülcineli İsmail, Dukakinzade Basri Bey ve Mustafa Sabri’den müteşekkil yeni bir kabine kurulacaktır. Mustafa Sabri, hükümete darbe yapacak “ihtilal komitesi”nin tam merkezinde yer almaktadır. Fakat bu ihtilal komitesinin darbe yapacağından haberdar olan İttihatçılar, daha erken davranarak 23 Ocak 1913 Perşembe günü Bab-ı Ali baskınını yaparlar. Artık, 1913 Bab-ı Ali baskınından 1918 yılına kadar İttihatçıların iktidarı sürecektir.
Baskından sonra muhaliflerden birçoğu tutuklanır, kimileri hapis, kimileri de yurtdışına gönderilir. Gümülcineli İsmail, memlekette sükûn ve asayişin sağlanıncaya kadar muhalefet etmeyeceğine dair dini ve namusu üzerine yemin ederek sürgünden kurtulur.
Mustafa Sabri Efendi de baskından sonra Romanya’ya kaçar ve sonra Yunanistan’a geçer. 1916 yılının Kasımında Bükreş’te tutuklanır. Talat Paşa tarafından öldürüleceğinden korktuğu için, kendi isteğiyle Enver Paşaya götürülür. Gıyabında yargılandığında verilen beş yıllık cezayı, Bursa Vilayetine bağlı Bilecik Sancağında hapsedilerek tamamlaması için gönderilir. Mustafa Sabri, 1918 Kasımında çıkan affa kadar orada kalır.
İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf Fırkalarının Hükümeti darbe ile devirmek amaçlarının aynı olduğu göz önüne alındığında, iki fırkanın birbiriyle bu konuda aynı çizgide yer aldığı söylenebilir. Mustafa Sabri Efendi de bir ihtilal komitesinin tam merkezinde, planlayıcı olarak aktif rol almıştır.
Fikret Başar 24 Kas 2024
Hocam s.a Mustafa Sabri efendi “halis Türkler” derken ne kastediyor?