Ünlü Fransız felsefeci Derrida Yahudi-Hristiyan demokrasisinin bir misyoneri olarak, Yahudi veya Hristiyan olanlara Müslümanlara karşı sorumluluklar tanımlıyordu:
“Dünyada ya da kendi ülkesinde kendini DEMOKRASİ dostu olarak görenler için söylüyorum: İLK görev İslam dünyasında iş birliği yapmaya hazır olan herkesle güçleri birleştirmek için her şeyi yapmaktır.
Hedefimiz sadece siyasetin sekülerleşmesi değildir. Sadece laik bir öznellik üretmek için savaşılmayacaktır. Aynı zamanda Batılı Demokratik Erdemleri Önceleyen bir Kur’an mirası üretmek için de mücadele edilecektir…
Joseph A Massad, Liberalizmde İslam, s:47
Hedefimizi BATILI sömürgeciliğe uygun, Batılı kültürün nüfuz edebileceği, direnci kırılmış, teslim olmuş, kulluğa hazır, itiraz etmeyen bir Kur’an anlayışı oluşturmaktır diyor sanırım.
Zeyl: Turgut Cansever Hoca, dininizi, Büyük Yenilgiyi (1. Dünya Savaşı) görmemiş, yenilmişliğin ruhuna sinmediği, kendinden, dininden şüpheye düşmemiş, ezikliği karakter edinmemiş, korkunun ruhunu esir almadığı dönemin alimlerinden ve eserlerinden öğreniniz, diyormuş diye işitmiştim.
Zira YENİLMİŞLERDEN fayda gelmez, diyormuş
Zeyl: Halbuki İan Almond Derrida’nın, İbn-i Arabi’den “isim vermeden” çok yararlandığını ima ediyordu “İbn-i Arabi ve Derrida eserinde”.
&&&
Kendi fotoğrafımızın çekildiği an içimizde bir ölüm hissi oluşur, (Bu kendi varlığımızın aynı zamanda bir daha o anda olamayacağımızın kanıtı olduğu için-AHÇ) . Tıpkı kendi varlığının Kanıtlarına karşı umursamaz olan Tanrı gibi.
Kendimizi SOMUT bir varlık olarak gördüğümüz an İçimizdeki tüm duygular olumsuz hale gelmektedir.
Varlık değil Yokluk üzerinde odaklanılmaktadır.
Mark Rothko’nun deyişiyle, Özgün olan nesne, imge, fragman her ne ise “Aynı anda bütün dünyaya açılan ve kapanan bir düşüncedir.”
Jean Baudrillard, Şeytana Satılan Ruh, s:102
İnsan BEN dediği ya da BENİM BU dediği an, diğer tüm varlıkları BENİNE ya da BANİM MALIMA düşman olarak görmeye başlıyor. Bütün varlık alemi onun için tehlike arz eder.
Sürekli bir BEN’i korumak, kollamak, geliştirmek, büyütmek ya da muhafaza etmek kavgasına girmek zorundadır artık. Hırs, tamah, kibir, bencillik, bireysellik, cimrilik ana vasıfları olmak zorunda kalır
Halbuki BENLİK davasından geçenin düşmanı kalmaz: Merhamet, şefkat, cömertlik, paylaşım, kardeşlik sıfatları meydana çıkar, diyor olabilir
Zeyl: Benliğinin farkına vardığı anda ben YOKUM diyebilen için bir özgün bir ÖZGÜNLÜKTEN bahsedilebilir. Ne zaman dünyada kalmaya Dünyaya önem vermeye kalkarsa bayağılaşır ve değerini yitirir diyor sanırım.
&&&
Fitne’lik de zor!
Tayyip Beyin Amerika seyahatine 3 Kelime damga vurdu.
1. Kelime ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’dan: “Buraya gelmeden önce 5 Dakika yalnız görüşelim fotoğraf çekelim diye yalvarıyorsunuz” diyerek Tayyip BEy’i işaret etmesiydi.
2. Kelime ABD’nin Türkiye’deki Sömürge valisi Tom Barrack’tan: “Tayyip Beyin bizden istediği, Meşruiyet” cümlesiydi.
3. Kelime Bizzat Trump’tan: “Tayyip beye hitaben “Sen hileli seçimi iyi bilirsin.” dedi.
Özellikle bu 3.sü çok kafa karıştırıcı idi. Zira Tayyip Bey hiç seçim kaybetmedi ki, sürekli seçimleri kazandı. Nasıl bilecekti ki HİLELİ Seçimi?
Neden bu kadar ACAİP bir cümle kurmuş olabilir ki?
Hem Sömürge Valisinin bahsettiği meşruiyet, “NEyin meşruiyetiydi?”
Seçimle ne ilgisi vardı?
Sakın kastettikleri Tayyip Beyin, kendisi ile seçimde yarışacak olan muhalefet partisinin başına önce Kayyum sonra halkın oy vermeyeceğini defalarca ispat ettiği KILIÇDAROĞLUNU atayarak seçime gidip, yeniden seçilmek istemesi olmasın?
Bahsedilen Tayyip Beyin hamlesinin, Amerika ve kuçuları tarafından TANINMASINI ve böyle bir seçimin “MEŞRU OLARAK” kabul edilmesinin sağlanması talebi değildir inşallah.
Tom Barrack bir kelime daha etti: “Biz ona istediğini verdik”, dedi.
Hatta bir de yıkama yAĞMLAMA faslına girdi:” Trump Başkanımız Türkiye’nin, ABD ve NATO için yaptığı her şeye hayran.”
Peki, ABD hiç kimseye bedava HİÇ Bir şey vermeyeceğine göre MEŞRUİYET karşılığında -meşruiyet her ne için olursa olsun- Tayyip Beyden istenen ne?
Trump’ın dudaklarının dökülenler şunlar:
– Rusya ile ticareti kes
– S400’leri geri yolla
– Gazze’yi isttir et, sakın ortalıkta görünme
– Suriye’de İsrail’e sorun çıkarma yani Suriye’nin İsrail’in kontrolüne girme sürecine itiraz etme
acaba Saçmalıyor muyum?
Kulağınızda küpe olarak kalsın. Saçmalayıp saçmalamadığımı yakında görürüz.
Zeyl: Partici arkadaşlardan ıslah olmam için bana dua etmelerini rica ediyorum zira Fitnecilik çok zor…
(Hüseyin Alan tesekkürler)
https://www.instagram.com/p/DPCepCCFU0F
&&&
HAYRANLIKLARI ne kadar fazlaysa KAZIK da o kadar büyük oluyor.
– Donald Trump şaşırttı, Erdoğan’ın “büyük bir hayranı” olduğunu söyledi.
– ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’a gerçekleştirdiği ziyarette Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a övgüler yağdırdı.
– ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Sömürge Valisi Tom Barrack, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ilişkin “Başkanımız (Donald Trump), Türkiye’nin bizim ve NATO için yaptığı her şeye hayran.” dedi
“1945-1980 arası Türkiye-ABD ilişkilerini araştırdığım dönemde “Amerikalıların/Avrupalıların bize ne kadar hayran” olduğunu anlatan yüzlerce haber okudum; kimi zaman “Türk’ün gücüne”, kimi zaman “Türk’ün zekasına”, kimi zaman “Türk’ün güzelliğine”, kimi zaman “Türk’ün çalışkanlığına” hayran olduğunu söyleyen ABD başkanları, ABD’li gazeteciler, ABD’li düşünürler…
Fakat tecrübelerimiz gösteriyor ki, her “hayranlık” haberinin ardından (tabirimi mazur görün) bir ABD kazığı yemiştir ülkemiz.
Dahası bize duyulan hayranlık ne kadar fazlaysa atılan kazık da o kadar büyük oluyor. Aşağıdaki haberler 1950’li yıllardan; Kore’de ABD çıkarları için kan verdiğimiz yıllardan.” demiş Mücahit Gültekin hoca.
En az 70 senedir AHMAK Türk seçmeni olarak sırtımızı sıvazlayıp ANAMIZI ağlatıyorlar.
Hala AYNI numarayı YEDİRMEYE çalışıyor olmaları onlardaki KÖTÜ niyetin seviyesinin yüksekliğine mi yoksa bizdeki AHMAKLIK seviyesinin yüksekliğine mi işarettir?
Sizce sağcı, muhafazakar, dindar ve KÖYLÜ Türk seçmeni bu kadar AHMAK mıdır?
Zeyl 1: Eğer bu iddia ya da tespit isabetli ise sizce bu sefer YİYECEĞİMİZ Kazık nedir?
Ya da nelerdir?
Zeyl 2: Sahi bu millet, Düşmanın ÖVGÜSÜNDEN korkabilecek bir irfanı ve hikmeti ne zaman kaybetmiştir?
&&&
Bu işte bir GARİPLİK yok mu?
Türk yolcuları taşıyan SUMUD filosunun mensubu bir gemi yolda arıza yapıyor. Gemidekiler yakınlarda olduğunu fark ettikleri bir Türk Savaş gemisinden yardım istiyorlar
Türk Savaş gemisi de, yakınlardan geçen başka bir Türk yük gemisini arızalı gemiye sevk ediyor.
Sağ olsunlar var olsunlar. İlgilenmişler yalnızlığa terk etmemişler.
Yani Koca Türk milleti olarak Dünyanın en büyük denizinin ortasında kalmış TÜRK gemisine yardım etme LÜTFUNDA bulunduğu için Türk Ordusuna müteşekkir kaldık.
Kendi bağrımızdan çıkan, kendi evlatlarımız olan, kendi vergilerimizle alınmış gemiyi kullanan askerlerimize muhtaç olduğumuz anda BİZİM yardım talebimizi duymazlıktan gelmediği, çekip gitmediği, umursamadığı, ‘bakın başınızın çaresine’ demediği, ‘ne haliniz varsa görün’ diye terslemediği için minnettar kaldık
(Hala halk olarak devletin karşısında ne kadar da ezik, sünepe, çekingen ve ümidsiziz anlaşılıyor mu?)
Ancak farkında mısınız?
İtalya oraya, o insanlara -TÜRK İnsanlarına da- refakat etmesi için SAVAŞ Gemisi yolladı.
Ardından İspanya İKİ tane savaş gemisi yolladı, onları korumaları için.
Bu hamlelerin yanında yoldan geçen bir savaş gemisinin başka bir gemiye “gidip şunlara yardım ediverin” demesi pek küçük bir hamle gibi kalmıyor mu?
İslam dünyasının Halifesi Tayyip BEy değil miydi? Neden Türk SAVAŞ gemileri SUMUD filosunu korumak için görevlendirilmiyor?
Filisti’nin hamisi, koruyucusu, anası babası, EN YAKININDAKİ ülke BİZ değil miydik?
Yoksa İslam Ülkelerinin HALİFESİ İspanyol Başkanı SANCHEZ oldu da bizim mi haberimiz yok?