Devletin tanımıyla dinin tanımı çok benzerlik gösterir, ana unsurları aynı çünkü.
Belirli bir yol takip eden, kurallar koyan, toplumsalı düzenleyen ve denetleyen, herkesin uyacağı yasak sınırlarını gösteren, yargılayan.. şey, devlettir. Dinde aynıdır.
Bu yanıyla devlet bir din, din bir devlettir.
Devlet, bir siyasi kuramın örgütlenmiş şeklidir. Tarifte sayılan işleri neye göre, nasıl yapacağını gösterir. Buna göre “siyaset uluhiyet” işidir. Siyaset ilahlık olursa, bu ilahın dini de devlet olur..
Siyaset tarihçilerinden Lozan antlaşması için “TC’nin tapusu” ifadesini kullananlar var. O günün emperyalistleri, ya da uluslararası sistemin liderleri bu günkü vatan sınırlarında egemen bir devlet kurulmasını kabul ettiklerinde, devletin Avrupa merkezli medeniyet evrenine katılımın kabulüyle anlaşmayı imzaladılar.
Siyaset tarihinde veya devletler tarihinde bir yerde bir devletin kuruluşu, komşularından başlayarak uluslararası sistemin onayıyla kabul görmüştür. Buradan onay almayan devletlerin, içerde yapılan darbeler dahil, bekası mümkün olmamıştır…
Lozan görüşmelerinde Kürtlere, Araplara olduğu gibi size de devlet verebiliriz teklifi yapıldığında Kürt liderleri ve eşrafından 30 bine yakını, yazılı dilekçelerle hayır, biz Türklerle kardeşiz, Müslümanlık ortak harcımızdır deyip teklifi geri çevirdiler.
Ulus toplumlar çağında devletsiz kalmış be devlet olma arzusu peşine takılmış Kürtlerin bir kısmı daha sonra, Kürtçülük ideolojisiyle biz de devlet isteriz demeye başladı. Bunlar Türkiye’yi vatan, Türkleri kardeş saymıyoruz, kurucu unsur olduğumuz cumhuriyetin ortağı olmak istemiyor bağımsız ve egemen devlet istiyoruz, bunu da (Irak Suriye İran Türkiye sınırları içinde kalan topraklarda) Kürdistan’da kurmak istiyoruz dedi. Elbette tüm Kürtler için bu söylenemez elbet. Hangi Kürtler sorusu bahsi diğerdir.
Mesele böyle ortaya konduğunda, söylem olarak ulusal dil, tarih, kültür, örf ilkelerini savunarak, devlet öncesi aşamayı şimdilik geride tutarak, kurucu ortağı olduğu şirketteki hissesini kelepir fiyata satıp kendi işini kurmak isteyen ortak misali yaptılar.
Oysa şirket kötü yönetiliyor, rakiplerden geri kalınıyor, gidiş iyi değil piyasa kaybediyoruz toparlanalım tartışması yapabilir, tüm hissedarların hakkını korumayı savunabilirlerdi. Gücün parçalanmasının kısa vadede getirisinin uzun vadede kime yarayacağını bilmiyorlar…
Lozan, o dilekçelerden sonra Kürtleri yeni kurulan devlette “etnik veya dini azınlık” saymadı. Kurucu atalarda azınlık statüsü uygulamadı. Oysa aynı anlaşmaya göre (o zaman)“azınlık fikri (o zaman) ulus devlet yapısında etnik ve dini farklılık temelli tanımlanmıştı. Nitekim Ermeniler, Rumlar, Yahudiler vs o sebeple vs azınlık statüsünde sayıldılar.
Yani Türkiye’de Kürtler ne etnik azınlık, ne de dini azınlık değil, kurucu ortak veya asli unsurdu.
İlk anayasada bu statü tescillenmiş, sonrakilerde tekrar edilmiştir. Anayasada “Atatürk milliyetçiliği” tanımı yapılır.
Atatürk milliyetçiliği, bizzat Atatürk’ün de ifadesiyle “Türkiye cumhuriyetini kuran millete Türk milleti denir” diye tanımlanır. Buradaki Türkçülük, ulusal birliği ifade ettiği gibi, aynı vatanda yaşayan, aynı dili konuşan, dini etnik veya ekonomik kaynaklı sınıfsız bir toplumu ifade eder.
Buradaki Türkçülük “ırkçı bir milliyetçilik” değildir. Irkçı Türkçülük daha sonra, tüm ulus toplumlarda da izleneceği üzere, Türk kimdir sorusuna cevap bulmak ve herkesi Türkleştirmek için ayarı kaçıran bir avuç ırkçının icat arayışlarının sonucudur. Ve hala Türkiye’de Türklerin ezici çoğunluğu ırkçı Türkçü değildir.
Bunu da İslam’a, İslam kaynaklı birlik ve komşuluk kültüre borçludur…
Hristiyan yahut Müslüman ümmetlerden bir ulus yaratma çağında, belli bir batan sınırları içinde ulusal birlik için güdülen politikalar ki bu modern devlet ve milletlerde ortak gayrettir,
o şartlarda tanımlı bir ulus için ortak bir dil, tarih, yurt, kültür vs kültür-icat zorunluydu.
Unutulmamalı ki modern çağda “ulusal birliği yahut seküler toplum bütünlüğünü” sağlayan aktör “ulus devletler”dir.“ Irklar, diller, dinler” değildir.
Tarihsel kırılma endüstri çağına, sanayileşmeye, liberal serbest ticarete, ulusal pazarlar ve sınırlara dolayısıyla ulus devletin sağlayacağı ulusal birliğe geçiş kaçınılmazdı. Bunu yapamayanların başına getirilen sömürgecilik herkese malum gerçeklikti. Geç kalsa da yeni Türkiye’de de olan buydu.
(Devam edecek)
Mesut 28 Eki 2024
Allah razı olsun.