Yeni toplum ve cumhuriyet tarzı yeni devletler çağı başladığında, mutlak ya da meşruti monarşi tarzı siyaset ve tarıma dayalı ekonomiler tarihe karışacak, yerine cumhuriyetler ve sanayileşme geçecekti.
O sebeple ve genelde cumhuriyetler eski ile yeninin tarafları arasında çıkan iç savaşla kuruldular.
Kolay değildi öncekini yıkıp yenisini kurmak; çatışma bu sebepleydi. Çünkü bir taraf hepsini kaybediyor bir taraf hepsini kazanıyordu…
Cumhuriyetler kurulduktan sonra kendi elitlerini yarattılar; eskinin kral, prens, aristokrasi, ruhban elitlerinin yerine, seçimle gelip giden başkan, parlamento, burjuvazi, medya, üniversite, aydın sınıfı vs. Geçti.
Bu arada eskinin eğitim sistemi ve bilgisi, mesleği ve sanatı, hukuku ve bürokrasisi yenide yer bulamayacak, işsiz ve geleceksiz kalacaktı. Çünkü bunlarda yenilenmiş, yeni bilgi, hukuk, idare, ekonomi ve meslekler iş imkanı bulacaktı..
İç savaş tarafları hayli yıprattı ama yeni içinde ortaya çıkan rakipler arası çatışmada bitmedi. Kavga beka kavgası olunca birbirini yok etmecesine sürdü: Fransız devrimi sonrası olup bitenler buna iyi örnektir. Çünkü diğerlerinde benzerleri olacaktır.
Öte taraftan eskinin kaybedenleri de kavganın başka tarafı olarak var kaldı; doğal olarak bunlarda kaybettiklerinin peşindeydi.
Velhasıl çatışma uzlaşı zorunluluğunu getirdi; çünkü taraflar birbirini yok edemiyordu: Buradan uzlaşıya ve demokrasiye geçildi.
Dolayısıyla demokrasiler kolayına elde edilmiş rejimler değildir. Savunanlar rast gele savunmuyorlar!..
Bizde cumhuriyet bir iç savaş sonucu kurulmadı. İthal edildi. Tanzimat’tan beri ideal olarak görülen Batı medeniyetine giriş sürüyordu zaten. I. Dünya savaşı neticeyi belirledi, sonunda bir zümrenin darbesiyle adı kondu veya kuruldu.
Bu gün bilinen dindar cumhuriyetçi, laik şeriatçı kampı kuruluş yıllarının mirası olarak kaldı.
Bu kamp aslında yeni devlet cumhuriyet taraftarı veya karşıtı kamp olarak ortaya çıkmadı. Çünkü bunlar hem iç savaş yapmadı, hem tümü bir eşiğe kadar ittihatçılıkta ve aynı hedefte beraberdi.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki “kavga” darbeciler arasındaki “iktidar” kavgasıydı. Başka bir deyişle yeni durumda pozisyon ve statü kaybedenlerle kazananlar arasındaydı. Yani dindarlar başka bir rejim istiyor falan değillerdi.
Dolayısıyla bu memleketteki bu gün dahi var olan halen sağcı muhafazakâr, ilerici cumhuriyetçi kamplaşması sanıldığı gibi ideolojik veya kültürel temele dayalı değildir; iktidarı ele geçirme, devlet imkân ve fırsatlarından yararlanma çatışmasıdır.
Bu dolayımdan hareketle denebilir ki bu memlekette her ne sorun varsa, sorunun ana kaynağı buradadır…
Bizdeki cumhuriyet iç çatışma sonucu olmayıp ithal ürün olunca sınıflar arası bir çatışmanın sonucu kurulmuş da olmuyor. Kaldı ki Avrupa’da olduğu gibi burada sınıflı bir toplum olmadı. Cumhuriyette bir sınıfın mülkü olmadı…
Cumhuriyet kendi nitelikleriyle kuruluştan sonrası epey yol aldı; bu arada iktidardan uzaklaştırılan muhalefet geri adım attıysa da yok olmadı; sustu ve zamanın lehine dönmesini bekledi, o zamansa 1950’den sonra yüzünü göstermeye başladı.
Dolayısıyla burada uzlaşma olmadığı için demokrasiye geçiş ikmal edilemedi; etnik mezhebi sorunlarsa demokrasi eksikliğini açığa çıkarttı…
Tarihsel akışa ve endüstriyel medeniyete geçiş sürecine bakıldığında bizdeki cumhuriyetin bir “iç çatışmaya” dönüşerek demokrasiye geçileceğini gösteriyor.
Ama sürecin evvela nur topu gibi diktatörler çıkartması beklenir!
Diğerlerinde olanlar burada da tekrarlanacaksa bu kaçınılmaz. Ne var ki bizde işler Batıdaki gibi sıralı yürümüyor; devlet baba yukardan hareketle bir yumuşak geçiş yapabilir! Daha az sancılı geçiş olabilir! Cumhuriyete geçişte yaptığı gibi! Kim bilir!