Zavallı İskender; rekorunu kaybetti!
İskender’in bilmediği Trump’ın bildiği neydi?
Emperyalist soygun, vurgun, kıtal sistemi! Tecavüz sistemi!
Tecavüz sistemi de ne?
Küresel küfür öyle bir düzen kurdu ki; siyasi iktisadi, hukuki mali, askeri istihbari.. ülkelere milletlere, kaynaklara doğaya ve elbette insanlara tecavüz kaçınılmaz.
Hey gidinin müslümanı; sende akıl var mı?
Anladın mı şimdi tecavüze direnen Filistinliyi, Gazzeliyi!
Tecavüze uğrayacağına ölmeyi tercih etti…
Erbakan’dan duymuştum, Türkiye her yıl 150 milyar dolar kaynak aktarırmış batıya!
Doğruysa Lozan’ın bedeli olmalı!
Ey Kürtçüler; bu sistem size bölgesel özerk bir devletçik bağışlıyorsa, lütfen çalışmak ve haraç ödemek için hizaya geçiniz!..
Anlaşılmak için şöyle bir istatistik aktarayım:
2024 yılında tüm dünya milletlerinin toplam “fiziki üretiminin” parasal değeri 90 trilyon $, mali piyasalarda dönen piyasa hacminin toplam parasal değeri 250 trilyon $..
Mali piyasa denen şey, “bankacılık-kredi faiz-borsa-devletler hazine tahvilleri-morgıç kredileri-tüketici kredileri-taşıt kredileri-İslami bankaların skuk’ları ve kar payları-dijital para piyasası…
Özetle faiz piyasası. Peki, buradan ne çıkartılır?
Şu: İnsanlar eşşekler gibi çalışır, didinir, üretir, kazanır!
Bu arada parası olanlar “peşin satan tüccar” gibi ağzında Küba purosu, altında yaylanır koltuk, sabah kahvaltısını Ege’de, akşam yemeğini Doğuda, gece eğlencesini Batıda yapan zenginler; yoksulların canı pahasına korudukları para babaları
Sadece para hareketiyle
Üreticinin kazancının 3 mislini (yazıyla üç mislini) kazanır.
Yani üretici dediğin parası olana çalışır! Çünkü hep borçludur; işletme kredisi, yatırım kredisi, satış vade kredisi vs.
Küresel küfür sistemini şimdi anladık mı? Küresel tecavüz sistemini şimdi anlatabildim mi?..
İnsanlar nasıl ikna ediliyor?
Soru budur ağalar!
Asker polis zoruyla mı?.. Mafya çetelerle mi?.. Özel güvenlik şirketleriyle mi?..
Bunlar kısmen doğru ama yeterli ve tam doğru cevap değil.
Peki nasıl ikna ediliyor yeryüzünün lanetlileri! Kıyıya çıkamayanlar! Köle doğup köle kalanlar! Nasıl?
Soru budur ağalar; cevap ister!
Lanetliler hep çoğunluk, lanetleyenler hep azınlık; nasıl oluyor bu ağalar, nasıl?
Türkiye’de cezaevlerinde yatanların sayısı 400 bini geçmiş. 90 milyon nüfusta 400 bin! Hiç bi şey değil! Lafı mı olur?
İstediğin kadar hapishane yap, kaç kişilik yapabilirsin? Kaç yüz bin kişiyi hapse atarak teslim alabilirsin? Bir milyon, iki milyon?…
Demek ki mesele polis baskısı, polis devleti falan değil, başka bir şey!
Türkiye’de ordunun sayısı 500 bin, polisin sayısı 300 bin, mafyanın sayısı bir iki on bin, istihbaratçının sayısı olsun olsun on bin. Memur sayısı 5 milyon.
Topla çıkar, 6 milyon.
Nüfus 90 milyon.
Nasıl oluyor da 6’ı 90’ı güdüyor?
Aslında çoban sayısı 6 milyon değildir: Hiyerarşik dizilişle on bini geçmez. Karar vericiler daha az. Piramitin yapısı gibidir, alta doğru yayılır gider. Alt yukarıyı taşır! Gerçek budur.
Yani 10 bin kişi 90 milyonu güdüyor!
Demek ki mesele rakamsal, silahsal bir mesele değil!
İlk cevap; örgütlü olan örgütsüz olanı yönetir.. yönetenler örgütlüdür, yönetilenler yığındır.
İkinci cevap; ideolojik ikna gücü. Yönetenler yönetilenleri ikna eder: din ile, milliyet ile, vatan ile, devlet ile, düşman ile.
Üçüncü cevap; ikna edenler kim? Patrona çalışan ruhbanlar, büyücüler, bilim insanları, sanatçılar, medya, şirketler, eğitim.
Kabaca bu ikna gücüyle azınlık çoğunluğu güder!
Beotieu 1500’lerde söyledi; halk aşağılık bir mahlûktur! Tapındığını omuzunda taşır! Karısını kızını oğlunu ürününü elinden alırlar, gıkı çıkmaz!
Halkçılık ne o zaman? Bir çeşit uyuşturucu! Yükselmek ve sınıf atlamak isteyenlerin cambaza bak numarası!
Çözüm ne o zaman?
Tarihte kim ne dediyse hep aynı şeyi söyledi: “elit-aristokrat-seçkin bir zümre”.. mevcutlardan daha üstün, ahlaklı zümre.. Ötekini yıkıp yerine geçmek isteyen değil, daha iyisini yapmak isteyen zümre.
Neden bu zümre? Çünkü bunlar biliyor, tarihi yorumluyor, kimlik veriyor, değer üretiyor, günü anlamlandırıyor, geleceği tasarlıyor.
Kur’an bu zümreye “mümin-müslim” dedi.
Marksistler “işçi sınıfı” dedi.
Liberaller “girişimci” dedi.
Milliyetçiler/ulusalcılar “ırk-vatan-dil-tarih” dedi.
Türkiyeli olarak biz ne dedik? Sanırım henüz bi şey demedik?
Yapıp ettiklerimiz gösterdi ki, dilimiz ifade etti ki; ötekilerin yerinde biz olmalıyız, onların yerine biz geçmeliyiz!
Bilmem anlatabiliyor muyum?!
Ötekilerin yerinde biz olunca ne olacak?
Ötekiler yerine biz zengin olacağız, ötekilerin yerine biz yükselecek ve buyuracağız!.. Özü bu..
Yukardakiler değişecek ama yukarısı aynı kalacak.. hikaye bu..
Yani herkesin bir devleti varsa bizim niye olmasın!
Lafı mı olur, çalış senin de olur?
Şu soruyu sormadık ve cevaplamadık biz!
Devlet olunca ne olacak? Neden bir devlete ihtiyacınız var? Devletle ne yapacağız
Örnekleyelim: Devlet olmadan daha, az çok paramız var, bu parayla ne yapıyoruz biz?
Herkeste var bizde niye olmasın, biz kimin kızından kötüyüz? Dünya nimetleri bize haram mı? Yarış parasal çoklukla yapılıyorsa biz niye geri kalalım!..
Parayı devlet gibi düşünelim! Devletimiz olunca, devletle ne yapacağız biz? Onu neden istiyoruz?
Bitirelim! Biz henüz sorulası soruları sormadık, cevaplar vermedik! Âlem ne diyorsa aynısını dedik, ne yapıyorsa aynısını yaptık!
Geçelim!